Türkiye: AİHM Kararı Sonrası Hak Savunucusu Serbest Bırakılsın
/Avrupa Konseyi Bakanları Osman Kavala’nın tahliyesinde ısrar etmelidir
(Strazburg, 3 Haziran 2020) – İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 4 Haziran 2020 tarihli toplantısında Türkiye’yi insan hakları savunucusu Osman Kavala’nın serbest bırakılmasına ve ona yönelik tüm suçlamaların düşürülmesine yöneltecek bir karar alması gerektiğini belirttiler.
Bu üç grup, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne detaylı bir bildirim (bildirim metnine buradan ulaşabilirsiniz) sundu. Gruplar, Türkiye’nin 11 Mayıs'ta kesinleşen ve Kavala’nın derhal tahliye edilmesini gerektiren bu önemli kararı göz ardı ederek, Kavala'nın haklarını ihlal etmeye devam ettiğini belirtti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Direktörü Emma Sinclair-Webb, “Avrupa Mahkemesi, Kavala’nın alıkonmasının hukuka aykırı olduğuna ve bağlayıcı kararının gereği olarak Türkiye’nin Kavala’yı derhal tahliye etmesi gerektiğine karar verdi” dedi. Emma Sinclair-Webb, “Bakanlar Komitesi, 4 Haziran toplantısında, hiçbir Avrupa Konseyi üyesi devletin insan hakları savunucularını susturmaması gerektiğine dair net bir mesaj vererek buna uyması için Türkiye'ye baskı yapmalıdır” dedi.
Bu karar, Türkiye'nin kötü niyetle ve siyasi amaçlarla bir bireyin haklarına müdahale ettiğini ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesini ihlal ettiğini tespit eden Türkiye aleyhindeki ilk nihai karar olduğundan özel bir önem taşımakta. AİHM, Osman Kavala’yı Kasım 2017’den bu yana alıkoyup yargılayan Türk makamlarının “başvuranın bir insan hakları savunucusu olarak susturulmasını sağlamak için örtülü bir amaç taşıdığını” tespit etmişti.
Avrupa Mahkemesi, Kavala/Türkiye kararında (Başvuru no. 28749/18), madde 5(1) (özgürlük ve güvenlik hakkı), madde 5(4) (alıkonmanın yasaya uygunluğuna ilişkin ivedi karar alma hakkı) ve madde 5(1) ile birlikte nadiren kullanılan madde 18’in (haklara getirilecek kısıtlamaların sınırlanması) ihlal edildiğine karar vermiştir. Karar, Türkiye’nin Kavala’yı tahliye etmesini zorunlu kılmış, tutukluluğunun devam etmesinin ihlalleri devam ettireceğini ve Sözleşmenin 46(1) maddesi uyarınca AİHM kararlarına uyma yükümlülüğünü ihlal edeceğini belirtmiştir.
Bir hakimlik 2013 İstanbul Gezi Parkı protestolarını hükümeti devirme girişimi için kullandığı ve 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine müdahil olduğu iddiasıyla, Kavala'nın 1 Kasım 2017'de tutuklanmasına karar vermiştir. 18 Şubat 2020'de Kavala ve diğer sekiz sanık, Gezi Parkı davasında “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasından beraat etmiştir.
Ancak Kavala cezaevinden tahliye edilmemiş ve bir hâkim kararıyla 2016 darbesiyle ilgili devam eden bir soruşturmayla ilişkili olarak "anayasal düzeni cebir, şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlamasıyla tekrar tutuklanmıştır. Tekrar tutuklanmasından kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan halka açık şekilde Kavala’nın beraatini eleştirmiştir. Kavala haftalar sonra, yine bu delillere ve soruşturma dosyasına dayanan bir başka suçlama ile (casusluk) bir kez daha tutuklanmıştır.
Uluslararası Hukukçular Komisyonu Avrupa ve Orta Asya Programı Direktörü, Róisín Pillay, “Tutukluluğun devamına ilişkin yargı kararlarının silsilesi ve tutuklamanın yasallığı konusunda nesnel bir değerlendirmenin olmaması, kararların siyasi beklentiler ile yönlendirildiğini ve Kavala'nın tahliyesini önlemek için düzenlenmiş bir siyasi çaba olduğunu göstermektedir.” dedi. Pillay, “Avrupa Mahkemesi'nin kararından bu yana Türkiye, Kavala'nın haklarını ihlal etmeye devam etti” tespitinde bulundu.
Türkiye’de insan hakları savunucularına yönelik taciz daha genel olarak gazetecilere, seçilmiş siyasetçilere, hukukçulara, hükümeti eleştirdiği düşünülenlere yönelik keyfi alıkoymalar ve yargısal tacizin bir parçası. Bu eğilim Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve insan hakları örgütlerine ait birçok raporla belgelendirilmiştir.
Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi Eş Direktörü Ayşe Bingöl Demir “Kavala'ya karşı yürütülen yıldırma kampanyası, onun tahliye edilmemesi ve hakkındaki suçlamaların düşürülmemesi, Türkiye'deki tüm insan hakları savunucuları için oluşan baskı ortamının sürmesine sebep olmuştur” dedi.
Üç örgüt, detaylı tavsiyelerde bulunarak Bakanlar Komitesini:
· Avrupa Mahkemesinin kararı gereği Osman Kavala'nın derhal tahliyesinin sağlanması için Türkiye Hükümetine çağrıda bulunmaya, kararın açık şekilde devam eden tutukluluğu ve baskıları da kapsadığını vurgulamaya,
· Kavala/Türkiye kararının icrasını nitelikli denetim prosedürü altında izlenmek üzere sınıflandırmaya ve Sözleşmenin 18. maddesi altında öncü dava olarak kabul etmeye,
Kavala’nın devam eden tutukluluğunun kesinleşen AİHM kararlarının bağlayıcılığına ilişkin Sözleşmenin 46. maddesini ihlal ettiğini tespit etmeye ve Kavala’nın tahliye edilmemesinin Madde 46(4) prosedürünü (ihlal prosedürü) başlatacağını tespit etmeye,
Türkiye Hükümetine, Kavala'nın serbest bırakılmasının Covid-19 salgını bağlamında ek bir aciliyete sahip olduğunu ve salgının alıkonma esnasında sağlığına yönelik mevcut tehlikeyi artırdığını vurgulamaya,
Mahkemenin, Kavala’nın haklarının ihlal edildiğine, toplantı, örgütlenme ve ifade özgürlüğünü kullanmasının hatalı şekilde kendisini suçlamak için delil olarak kullanıldığına ilişkin tespitleri doğrultusunda, Türkiye Hükümeti’nden Kavala’nın susturulmak amacıyla soruşturulduğu ve alıkonduğu tüm dosyalarda yer alan tüm suçlamaların düşürülmesini talep etmeye davet etmiştir.
Örgütler ayrıca, Türkiye'nin insan hakları savunucularının ve hükümet karşıtı olarak görülen diğer bireylerin siyasi amaçlarla alıkonmalarına ve yargılanmalarına son verilmesine yönelik kararın uygulanması için alınması gereken genel tedbirleri belirlediler. Bu genel tedbirler, Türkiye'nin hukukun üstünlüğüne ilişkin yapısal sorunlarına odaklanmaktadır. Anılan yapısal sorunlar arasında Türkiye’de yürütmenin yargı ve savcılıklar üzerindeki kontrolü; Cumhurbaşkanı ve ona bağlı diğer yetkililer tarafından, sıklıkla yapılan halka açık konuşmalar aracılığıyla mahkeme kararlarına doğrudan siyasi müdahalede bulunmaya yönelik yaygın eğilime ilişkin açık deliller yer almaktadır. Sözleşme ile korunan hakların kullanılmasının suç haline getirilmesi, insan hakları savunucularına ve hükümet karşıtı olarak görülenlere karşı açılan birçok davanın ortak yönünü oluşturmaktadır.
Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi’nin Türkiye ile ilgili diğer çalışmaları için:https://www.turkeylitigationsupport.com/
Daha fazla bilgi için:
info@turkeylitigationsupport.com; Twitter @TR_Litigation