BM Özel Prosedürlerine Acil Eylem Mektubu: Kadın hakları konusundaki çalışmaları gerekçe gösterilerek tutuklanan 11 kadın hak savunucusu serbest bırakılmalı

16 Mart 2022'de Diyarbakır Polisi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde barışçıl gösterilere katılmaları da dahil olmak üzere kadın hakları çalışmaları gerekçesiyle 24 kadın insan hakları savunucusunu evlerine baskın düzenleyerek gözaltına aldı. 13 kadın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, Jale Okkan, Emine Kaya, Sakine Karadeniz, Fatma Kavmaz, Remziye Sızıcı, Gülşen Özer, Esma Efetürk, Feyme Filiz Buluttekin, Bahar Karakaş Uluğ, Songül Kapancı ve Fatma Yıldızhan tutuklu yargılanmak üzere cazaevinde tutuluyor.

Gözaltına alınan ve tutuklanan kadınlar ifadelerinde gözaltında kaldıkları ve cezaevinde geçirdikleri süreç içerisinde, erkek gardiyanların huzurunda zorla çıplak arama da dahil olmak üzere, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye ilişkin ciddi iddialar dile getirdiler. Türkiye’nin bu iddialar üzerine soruşturma açma sorumluluğu bulunmakta.

BM Özel Prosedürlerine yazılan mektup Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (TLSP), Eşit Haklar için İzleme Derneği (ESHİD), Sivil Haklar Savunucuları (Civil Rights Defenders), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD), Yaşam Bellek Özgürlük Derneği, London Legal Group, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), Türkiye Araştırmaları Enstitüsü (RIT) ve Hakikat Adalet Hafıza Merkezi imzası ile gönderildi.

Mektup, Türkiye'de son zamanlarda meydana gelen hukukun üstünlüğü ve demokrasinin gerilemesinin yanı sıra kadın haklarına yönelik korumanın daralması ve özellikle Kürt kadın insan hakları savunucularının hedef alınması hakkında genel bilgiler içeriyor (Bu konularda daha önce BM Özel Prosedürlere gönderilmiş iki acil müdahale mektubunun İngilizcesine buradan ve buradan ulaşabilirsiniz). Önceki mektuplara ek olarak bu mektup da kadın insan hakları savunucularının gözaltına alınması ve tutuklanması bağlamında meydana gelen insan hakları ihlallerini ana hatlarıyla belirtmekte ve yine Türkiye'nin bu konudaki uluslararası hukuk yükümlülüklerini vurgulamakta.

Ortak acil müdahale mektubunun imzacisi olan STK’lar, BM Özel Prosedürlerinden bu konuyla ilgilenilmesini ve Türkiye hükümeti nezdinde aşağıdaki konularda gerekli adımların atılması için gecikmeksizin girişimde bulunmasını talep ediyor:

1. Kadın hakları aktivisti Jale Okkan, Emine Kaya, Sakine Karadeniz, Fatma Kavmaz, Remziye Sızıcı, Gülşen Özer, Esma Efetürk, Feyme Filiz Buluttekin, Bahar Karakaş Uluğ, Songül Kapancı ve Fatma Yılzdızhan'ın keyfi ve hukuksuz tutukluluklarına ve tutukluluklarına son verilmesi,

2. Diyarbakır Hapishanesi'ndeki suistimal ve insanlık dışı ve/veya aşağılayıcı muamele iddialarının etkin bir şekilde soruşturulmasını ve gerekirse ilgili makamların kovuşturulması ve cezalandırılması,

3. Mektuba konu müdahalelere maruz kalan kadın hak savunucularına ve diğerlerine yönelik yargı tacizinin durdurulması ve kadın haklarını savunarak sivil toplum içinde ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerine dönük engellemelere son verilmesi,

4. Terörle mücadele mevzuatının uluslararası insan hakları standartlarına uygun hale getirilerek, eleştirel görüşlerin ifade edilmesi ve toplanma hakkının kullanımının ceza soruşturması konusu yapılmasına son verilmesi,

5. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının geri alınması.

Mektubun İngilizce tam metni için buraya bakınız.

Urgent Action Letter to the UN Special Procedures on the ongoing unlawful and arbitrary detention and judicial harassment of women human rights defenders in Turkey

Turkey must release the 11 women’s right defenders detained arbitrarily, cease the judicial harassment of these women, and conduct effective investigations into their allegations of inhuman and degrading treatment during arrest, police custody and pre-trial detention.

On 16 March 2022, Turkish law enforcement officials raided the houses of 24 women human rights defenders, arresting them in connection with their activism including their participation in peaceful demonstrations during International Women’s Day on 8 March. 13 women were released pending trial while Jale Okkan, Emine Kaya, Sakine Karadeniz, Fatma Kavmaz, Remziye Sızıcı, Gülşen Özer, Esma Efetürk, Feyme Filiz Buluttekin, Bahar Karakaş Uluğ, Songül Kapancı and Fatma Yıldızhan are currently in pre-trial detention.

Serious allegations have been made in relation to the inhuman and degrading treatment of the women human rights defenders during their arrest, police custody and pre-trial detention, including intrusive strip searches in the presence of male prison guards.

The letter sent by Turkey Human Rights Litigation Support Project, Association for Monitoring Equal Rights (Eşit Haklar için İzleme Derneği), Civil Rights Defenders, Foundation for Society and Legal Studies (Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı, TOHAV), Human Rights Agenda Association (İnsan Hakları Gündemi Derneği, İHGD), Life Memory Freedom Association (Yaşam Bellek Özgürlük Derneği), London Legal Group, Media and Law Studies Association (Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, MLSA), Research Institute on Turkey (RIT) and Truth Justice Memory Center (Hakikat Adalet Hafıza Merkezi) provides background information on the recent backsliding of the rule of law and democracy in Turkey, as well as the shrinking protection of women’s rights protection and the targeting of Kurdish women human rights defenders (issues already raised in two previous letters - here and here). It outlines the human rights violations that took place in the context of the arrest and detention of the women human rights defenders, highlighting Turkey’s international law obligations in this respect.

Signatories of the joint urgent action letter request immediate attention from the UN Mandate Holders to whom the letter is addressed and ask the Mandate Holders to urge the Turkish Government, including but not limited to:

1.     End the arbitrary and unlawful imprisonment and pre-trial detention of women’s rights activists Jale Okkan, Emine Kaya, Sakine Karadeniz, Fatma Kavmaz, Remziye Sızıcı, Gülşen Özer, Esma Efetürk, Feyme Filiz Buluttekin, Bahar Karakaş Uluğ, Songül Kapancı and Fatma Yıldızhan. 

2.     Accommodate effective investigations of the allegations of abuses and inhuman and/or degrading treatment in Diyarbakır Prison; and, where relevant, to secure the prosecution and punishment of the authorities involved. 

3.     Stop all forms of harassment, including the judicial harassment, against these individuals as well as against other women rights defenders, and allow the enjoyment of their right of freedom of expression, assembly and association within civil society in the advocacy of women’s rights without fear of intimidation or improper interference.

4.     Make its anti-terrorism legislation compliant with international human rights standards and stop prosecuting the expression of critical opinions and right to assembly.

5.     Reverse its decision to withdraw from the Istanbul Convention.

For the full text of the letter, see here.

An opinion piece from Ayşe Bingöl Demir for the European Implementation Network: "2022: A testing year for the Council of Europe and Turkey"

In an opinion piece for the European Implementation Network, Ayşe Bingöl Demir shares her analysis about the futher human rights, rule of law and democratic backsliding which took place in 2021 in Turkey, and how the Osman Kavala case will be a test case for the Council of Europe and Turkey relations in 2022:

“The human rights community of Turkey was happy to leave behind the difficult year of 2021, but it also welcomed 2022 reluctantly. Because it is not possible to foresee how far -and where else- the non-stop back peddling of the AKP government in human rights, rule of law and democratic standards will go. Led by President Recep Tayyip Erdogan, the government’s adherence to an authoritarian regime, especially since the July 2016 coup attempt, has indeed become more fearless and aggressive over the last couple of years. The extent of the damage of this period to the country’s founding pillars -which already had had serious existential issues before- has caused is yet to be seen. The recent Human Rights Watch report, however, gives us a hint of what it looks like: Turkey’s human rights record has been set back by decades.

Not surprisingly, despite this extremely serious human rights, rule of law and democratic backsliding in the country, the reaction of the international community has been considerably limited. Turkey has a long-standing relationship with the EU, it is a NATO member and part of many UN monitoring mechanisms. Thus, the country has been one of the earliest members of the Council of Europe. The European Court of Human Rights, the most important guardian of the Council of Europe’s founding principles, has been determining individual applications from Turkey for over three decades. Moreover, the country has been an ally and trade partner of a number of western democracies, including the United Kingdom, Germany and the USA despite some setbacks in relations here and there.

In an ideal world, it would not be unreasonable to expect that a country that is part of a vibrant international relations circle would face consequences for its systemic failure to meet its international human rights obligations. But the case of Turkey is a clear illustration that we are far from experiencing the ‘ideal’ as none of these institutions or countries has so far taken an effective and meaningful stand to address the human rights situation in the country. This lack of proper response to the government stifling a whole population with its authoritarian practices has been seen as a contributing factor to the deteriorating situation.”

You can continue reading the article here.

Türkiye ve dünyadan 43 baro, hukuk ve insan hakları örgütünden Birleşmiş Milletler Özel Prosedürlerine Kürt politikacı ve insan hakları hukukçusu Aysel Tuğluk’un sağlık durumuna dikkat çeken mektup

Türkiye, gerek iç hukuktan gerekse de uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerine aykırı bir şekilde çok ciddi hastalığına rağmen hapishanede tutmaya devam ettiği Aysel Tuğluk’u ve benzer durumdaki diğer tutuklu ve hükümlüleri derhal serbest bırakmalı.

Türkiye ve dünyadan 43 baro, hukuk ve insan hakları örgütü bir araya gelerek Birleşmiş Milletler (BM) Özel Prosedürlerine, Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutulan mahpus Aysel Tuğluk’un cezaevinde tutulmasının sağlık ve yaşamını ciddi şekilde tehdit ettiğine dair acil müdahale istemli bir mektup gönderdi (İngilizce mektuba buradan ulaşabilirsiniz).

20 Ocak 2022 tarihli mektup, BM İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Özel Raportörü, Hakimlerin ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Raportörü, İnsan Hakları Savunucularının Durumu Özel Raportörü, Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, Fiziksel ve Zihinsel Sağlık Konusunda Özel Raportör ve Azınlık Hakları Özel Raportörü’ne gönderildi.

Mektup, bir yandan Türkiye’deki hapishanelerde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sistemli olarak maruz bırakıldığı ciddi insan hakları ihlallerine ve tutulma koşullarına ilişkin genel ve güncel bilgiler verirken, bir yandan da ciddi hastalığına rağmen hapiste tutulmaya devam edilen Kürt politikacı ve insan hakları hukukçusu Aysel Tuğluk’un durumunun detaylı bir analizine yer verdi. Bu bağlamda, mektupta özellikle şu hususlar vurgulandı:

  • Tıbbi raporlar, Aysel Tuğluk’un ziyaretçi ve avukatlarının ifadeleri ve duruma ilişkin kamunun erişimine açık bilgiler göstermektedir ki Aysel Tuğluk’un sağlık durumu, kendisine demans tanısı konulduğundan beri hızla kötüleşmektedir. buna göre mahpusun sağlık durumu Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevinde mevcut koşullarda uzun süre hayatta kalamayacağına işaret etmektedir.

  • Aysel Tuğluk’un bu ciddi sağlık sorunlarına rağmen mevcut hapishane koşullarında ve COVID-19 salgını sırasında hapishanede tutulmaya devam edilmesi yetkili makamların iç hukuka ve uluslararası standartlara uygun davranmadığını göstermektedir.

Bu saptamalar ışığında, imzacı kurumlar BM Özel Prosedürlerinden mektupta dikkat çekilen sorunlara ve Aysel Tuğluk’a karşı sürdürülen hak ihlallerine acil müdahalede bulunmalarını talep etti ve onları Türk makamlarına aşağıdaki konularda çağrı yapmaya davet etti:

       i.          Türkiye’nin iç hukuk ve uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı bir şekilde çok ciddi hastalığına rağmen hapishanede tutulmaya devam eden Aysel Tuğluk’un ve benzer durumdaki diğer tutuklu ve hükümlülerin derhal salıverilmesi;

      ii.          hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlülerin sağlığa erişim haklarıyla ilgili endişelerin dile getirilmesi ve ağır hasta olanların salıverilme taleplerinin reddedilmesinin ardında yatan nedenlerin araştırılması;

     iii.          bütün hapishanelerde doktorlar da dahil olmak üzere yeterli sayıda tıbbi görevli bulunması ve bunların işlerini müdahalelere maruz kalmadan özgürce yürütebilmesinin sağlanması;

     iv.          bütün hasta tutuklu ve hükümlülerin tıbbi muayenesinin gerçekleştirilmesinde tarafsız ve adil prosedürler öngören ve ağır hastalığı olanların insani sebeplerle salıverilmesini garanti altına alan yasaların geçirilip uygulamaya konulması için Türk yetkililerinin teşvik edilmesi;

      v.          Hesap verebilirlik ve şeffaflık prensipleri ışığında Türk Hükümeti’nin hapishanelere ziyaret ve denetim için bu konuda uzman insan hakları örgütlerine ve hükümet dışı örgütlere izin vermesinin sağlanması.

Mektubu imzalayan kurumlar şunlar: Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi; AĞ-DA Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dayanışma Ağı; Türkiye; Asociación Libre de Abogadas y Abogados, (ALA), Madrid, İspanya; Özgürlük için Hukukçular Derneği,, Türkiye; Batman Barosu; Bingöl Barosu, Türkiye; Conseil national des barreaux (CNB), Fransa; Dersim -Tunceli- Barosu, Türkiye; Diyarbakır Barosu, Türkiye; Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Türkiye; European Association of Lawyers for Democracy and World Human Rights (ELDH);  European Democratic Lawyers (AED); Hak İnisiyatifi Derneği, Türkiye; Hakkari Barosu, Türkiye; Human Rights Committee of the German Bar Association (Deutscher Anwaltverein, DAV), Almanya; Indian Association of Lawyers, Hindistan; Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim, Türkiye; İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye; International Association of Democratic Lawyers (IADL); International Bar Association's Human Rights Institute (IBAHRI); International Commission of Jurists (ICJ); International Observatory for Lawyers at Risk (OIAD); Lawyers’ Rights Watch Canada (LRWC), Canada; London Legal Group, the United Kingdom; Mardin Barosu, Türkiye; Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), Türkiye; Muş Barosu, Türkiye; National Union of Peoples' Lawyers (NUPL), Filipinler; P24, Türkiye; Çağdaş Hukukçular Derneği, Türkiye; Republikanischer Anwältinnen - und Anwälteverein e.V. (RAV), Almany; Rosa Kadın Derneği, Türkiye; Şanlıurfa Barosu, Türkiye; Siirt Barosu, Türkiye; Şırnak Barosu, Türkiye; Syndicat des Avocats pour la Démocratie: le SAD, Belçika; The Center for Research and Elaboration on Democracy/ Group of International Legal Intervention (CRED/GIGI); The Italian Association Giuristi Democratici, İtalya; The National Association of Democratic Lawyers, (NADEL), Güney Afrika; Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı, Türkiye; Turkish-German Forum of Culture, Germany; Van Barosu, Türkiye.

Urgent action letter to the UN Special Procedures on the treatment of the gravely ill prisoner Aysel Tuğluk held in the Kocaeli Kandıra F-Type prison in Turkey.

Turkey must release Aysel Tuğluk and other severely ill prisoners who are not fit to remain in prison immediately in compliance with Turkey’s domestic and international law obligations.

43 bar associations and lawyers and human rights organizations from across the world and Turkey wrote an urgent action letter (available here) to the United Nations (UN) special mandate holders drawing their attention to the imminent risk to health and life of ill prisoner Aysel Tuğluk held in Kocaeli Kandıra F-Type Prison, Turkey since December 2016.

The letter dated 20 January 2022 has been addressed to the UN Special Rapporteur on Torture and other Cruel, Inhuman or Degrading Treatment or Punishment, the UN Special Rapporteur on the Independence of Judges and Lawyers, the UN Special Rapporteur on the Situation of Human Rights Defenders; the UN Working Group on Arbitrary Detention, the UN Special Rapporteur on the Right of Everyone to the Enjoyment of the Highest Attainable Standard of Physical and Mental Health, and the UN Special Rapporteur on Minority Issues.

The letter gives a detailed analysis of the case of Aysel Tuğluk, a Kurdish politician and human rights lawyer, who is kept in prison despite being severely ill. The letter underlines that:

  • According to medical reports, statements from Ms. Tuğluk’s visitors and lawyers, and publicly accessible information on the case, Ms. Tuğluk’s health has been rapidly deteriorating since her diagnosis of dementia and she is not healthy enough to survive much longer in the conditions to which she is subject in Kocaeli F-Type Prison.

  • Ms. Tuğluk’s continued imprisonment despite her serious health issues and her vulnerabilities to both conditions in the prison and the ongoing Covid-19 pandemic show a failure of Turkish authorities to adhere to both their own domestic laws and international standards with regard to the treatment of prisoners.

The letter also provides the UN special mandate holders with general information on the systemic problems related to the condition of detention in Turkish prisons which cause serious human rights abuses.

In the light of the foregoing, the organizations request the Special Procedures’ urgent action and invite the mandate holders to call on the Turkish authorities to:

       i.          immediately release Ayşe Tuğluk and other severely ill prisoners who are not fit to remain in prison in compliance with Turkey’s domestic and international law obligations;

      ii.          communicate concerns in relation to violation of prisoners’ rights to medical services and to investigate the circumstances behind the refusal to release severely ill prisoners;

     iii.          ensure that all prisons in Turkey have an adequate number of medical staff, including doctors and that they work freely without any undue interference with their work;

     iv.          urge the Turkish Authorities to introduce and enforce legal provisions guaranteeing impartial and fair procedures for the medical evaluation of all ill prisoners and the release of seriously ill prisoners on compassionate grounds;

      v.          ensure the Turkish Government allows greater accountability and transparency of prison living conditions by enabling visits and inspections from human rights groups and nongovernmental entities.

The letter was endorsed by Turkey Human Rights Litigation Support Project, the United Kingdom; AĞ-DA Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dayanışma Ağı (Gender Equality Solidarity Network), Turkey; Asociación Libre de Abogadas y Abogados, (Free Association of Lawyers, ALA), Madrid, Spain; Batman Barosu (Batman Bar Association), Turkey; Bingöl Barosu (Bingöl Bar Association), Turkey; Conseil national des barreaux (CNB), France; Çağdaş Hukukçular Derneği (Progressive Lawyers’ Association, ÇHD), Turkey; Dersim -Tunceli- Barosu (Dersim -Tunceli- Bar Association), Turkey; Diyarbakır Barosu (Diyarbakır Bar Association), Turkey; Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim (Initiative for Freedom of Expression), Turkey; Eşit Haklar İçin İzleme Derneği (Association for Monitoring Equal Rights), Turkey; European Association of Lawyers for Democracy and World Human Rights (ELDH); European Democratic Lawyers (AED); Hak İnisiyatifi Derneği (the Rights Initiative), Turkey; Hakkari Barosu (Hakkari Bar Association), Turkey; Human Rights Committee of the German Bar Association (Deutscher Anwaltverein, DAV), Germany; Indian Association of Lawyers, India; İnsan Hakları Gündemi Derneği (Human Rights Agenda Association), Turkey; International Association of Democratic Lawyers (IADL); International Bar Association's Human Rights Institute (IBAHRI); International Commission of Jurists (ICJ); International Federation for Human Rights (FIDH); International Observatory for Lawyers at Risk (OIAD); Lawyers’ Rights Watch Canada (LRWC), Canada; London Legal Group, the United Kingdom; Mardin Barosu (Mardin Bar Association), Turkey; Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (Media and Law Studies Association, MLSA), Turkey; Muş Barosu (Muş Bar Association), Turkey; National Union of Peoples' Lawyers (NUPL), Philippines; Özgürlük için Hukukçular Derneği (Association of Lawyers for Freedom, ÖHD), Turkey; P24 (Platform for Independent Journalism), Turkey; Republikanischer Anwältinnen - und Anwälteverein e.V. (Republican Lawyers Association, RAV), Germany; Rosa Kadın Derneği (Rosa Women’s Association), Turkey; Siirt Barosu (Siirt Bar Association), Turkey; Syndicat des Avocats pour la Démocratie: le SAD, Belgium; Şanlıurfa Barosu (Şanlıurfa Bar Association), Turkey; Şırnak Barosu (Şırnak Bar Association), Turkey; The Center for Research and Elaboration on Democracy/ Group of International Legal Intervention (CRED/GIGI); The Italian Association of Democratic Lawyers (Giuristi Democratici), Italy; The National Association of Democratic Lawyers, (NADEL), South Africa; Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (Foundation for Society and Legal Studies), Turkey; Turkish-German Forum of Culture, Germany; and Van Barosu (Van Bar Association), Turkey

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önündeki Barış için Akademisyenler Başvurularına İki Üçüncü Taraf Görüşü Sunuldu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Haziran 2021’de Türk hükümetine bildirilen bir grup Barış için Akademisyenler başvurusuna (Kamuran AKIN / Türkiye ve diğer 42 başvuru, Başvuru no. 72796/16, 72798/16, 72799/16 vd.) ilişkin olarak Mahkemeye 10 Aralık 2021 ve 20 Aralık 20221 tarihlerinde iki üçüncü taraf görüşü sunuldu.

20 Aralık 2021 tarihinde sunulan akademik özgürlükler konulu görüş, uluslararası insan hakları hukuku alanında uzman bir grup akademisyen adına (Akademisyenler Koalisyonu) Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (TLSP) eş-yöneticileri Prof. Helen Duffy ve Prof. Philip Leach imzası ile Mahkeme’ye sunuldu. Görüşte akademik özgürlüğün niteliğine, insan hakları ve demokrasi bakımından önemine ve uluslararası insan hakları hukukunun bu özgürlüğe sağladığı hukuki korumalara dair değerlendirmelere yer verildi.

Aynı başvuru grubuna bir başka görüş de Mahkeme’ye 10 Aralık 2021 tarihinde TLSP tarafından sunuldu. Görüşte  Mahkeme’nin taraflara sorduğu sorularda dile getirdiği önemli hukuki sorunlardan olan Türkiye’de hala geçerliliğini sürdüren olağanüstü hal tedbirleri bağlamında iç hukuk yollarının mevcudiyetine ve etkililiğine ilişkin değerlendirmelere yer verildi.  

Kamuran AKIN / Türkiye ve diğer 42 başvuru Türkiye’nin farklı üniversitelerinde çalışan bir grup akademisyen tarafından 11 Ocak 2016 tarihinde “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlığıyla açıklanan ve Türk hükümetinin ülkenin doğu ve güneydoğusunda devam eden çatışma ile buna bağlı ciddi hak ihlalleleri konusundaki rolünü eleştiren bildiri sonrası akademisyenlerin maruz kaldığı hak ihlallerini konu edinmekte.  "Barış için Akademisyenler Bildirisi" yayınlandıktan bir gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan dilekçede imzası bulunanları "sözde aydın" ve "sözde akademisyen" olarak nitelendirerek vatana ihanetle suçlamış, ardından imzacılar kamuoyunda "terörist" olarak nitelendirilmiş ve ülke çapında disiplin soruşturmalarına, idari ve adli soruşturmalara maruz kalmışlardı.  Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından, AİHM’e başvuran akademisyenlerin de aralarında olduğu yüzlerce akademisyen bir dizi KHK ile üniversitedeki görevlerinden ihraç edilmişlerdi.

Akademisyenler Koalisyonu tarafından 20 Aralık 2021’de AİHM’e sunulan görüş özetle şu değerlendirmelere yer vermekte: Öncelikle ‘akademik özgürlük’ doğası gereği devletten bireysel ve kurumsal olarak özerk olmayı gerektirir ve sağlıklı bir demokratik söylemin oluşmasına -hükümeti eleştirmek dahil- katkıda bulunma rolü gibi kamusal ve toplumsal bir role sahiptir.  Akademik özgürlüğün bu iki unsuru bağlamında, Türk devletinin iddialarının aksine, akademisyenlerin devlete yönelik ‘sadakat’ yükümlülüğü bulunmamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile genel uluslararası insan hakları hukukunda akademik özgürlük önemli bir yere sahiptir; bu özgürlük başvurulara konu süreçten doğrudan etkilenen akademisyenler ve diğer herkesin hakları ve AİHS ile demokratik sistemlerin üzerine bina edildiği temel değerler için önemli bir anlam taşımaktadır.

Akademisyenler Koalisyonunun görüşü ile AİHS içtihadına yeterince konu edilmemiş olan alanlardan biri olan ancak Sözleşme’nin yorumlanması ve uygulanması açısından önemli sonuçları bulunan akademik özgürlük konusu kapsamlı bir şekilde Mahkeme’nin dikkatine sunulmaktadır. Zira görüşe göre bu husus akademik özgürlük konusunda ‘elverişli bir ortam’ yaratılmasına ilişkin devletlerin sahip olduğu ‘pozitif yükümlülüklerin’ çerçevesini belirlemekte, devletlerin haklara getirebilecekleri kısıtlamalar konusunda dahi çok dikkatli davranmasını gerektirmektedir. Akademik çalışmaları sınırlandırmaya yönelen her türlü müdahalenin a) açık ve öngörülebilir bir yasada kendisine yer bulup bulmadığına, b) gerekli ve orantılı olup olmadığına ve c) Türkiye içerisinde etkili çözüm ve denetim mekanizmalarına tabi olup olmadığına bakılmalıdır. Yine AİHM tarafından başvurulara konu müdahalelerin Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminin ardından ilan edilen “olağanüstü hal” gerekçe gösterilerek gerekçelendirilmesinin mümkün olup olmadığı irdelenmelidir. Akademisyenler Koalisyonun görüşüne göre Mahkeme, bu süreçte akademisyenlerin haklarına yapılan müdahalelerin Sözleşme’nin 18. maddesi ile yasaklanan “Sözleşme'ye uygun olmayan bir amaç” taşıyıp taşımadığını, akademisyenlerin Türk hükümetine muhalefet ettikleri için hedef alınan bir dizi toplumsal aktörden biri ve en sonuncusu olup olmadığını değerlendirmelidir.  

Sonuç olarak görüş ile Mahkeme akademik özerkliği ve özellikle kamuoyunu ilgilendiren konularda ifade özgürlüğünü korumak için AİHS’yi ve uluslararası standartları kararlı bir şekilde uygulamaya davet edilmektedir. Türkiye'de ve dünya genelinde akademik özgürlüğe yönelik saldırılarda yaşanan endişe verici artış ile bu saldırıların demokratik alanın daha da daraltılması bakımından doğurduğu korkutucu sonuçlar dikkate alındığında, başvurular ile ortaya konan sorunlar güncel ve acildir.

10 Aralık 2021 tarihinde Mahkeme’ye TLSP tarafından sunulan görüş ise olağanüstü hal önlemlerinin Türkiye’de kamu sektörü çalışanlarını işten çıkarmak için kullanıldığı koşullarda iç hukuk yollarının mevcudiyeti ve etkililiği sorununu ele almaktadır. Görüş bunu yaparken, öncelikle başvuru konusu olayda etkili bir iç hukuk yoluna başvurma imkanı olup olmadığına ve Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun (Komisyon) Sözleşme bağlamında taşıması gereken garantileri ne ölçüde sağladığı sorununa odaklanmaktadır. Komisyona dair değerlendirmenin devamında ise, Komisyon kararları sonrası öngörülen idare mahkemelerinde dava açma ya da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma yollarının etkili olup olmadığı konusunda TLPS’nin analizlerine yer verilmektedir.

Görüşe göre, Komisyonun ve yerel mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin ciddi ve haklı soru işaretleri bulunmaktadır; ulusal makamlar işlerinden ihraç edilen kamu sektörü çalışanlarının şikayetlerini zamanında incelememektedir; Komisyonun ve idare mahkemelerinin önceleme süreçlerinde önemli eksiklikler bulunmaktadır; ve iç hukukta ilgili makamların aldığı kararların yol açtığı hak ihlallerini tespit, müdahalelere son verme ve zararların etkili bir şekilde giderimini sağlama kapasitesi ciddi şekilde sınırlıdır.

10 Aralık 2021 tarihinde TLSP tarafından sunulan üçüncü taraf görüşünün Türkçesi buradan, İngilizcesi buradan indirilebilir. 20 Aralık 2021'de Akademisyenler Koalisyonu tarafından sunulan görüşün Türkçesine buradan, İngilizcesine buradan ulaşılabilir.

Daha fazla bilgi için: Akademisyenler Koalisyonunun üçüncü taraf görüşü konusunda, Prof. Helen Duffy (helen@rightsinpractice.org) ve TLSP’nin sunduğu görüş ve Türkiye arka planına ilişkin Türkiye Dava Destek Projesi'nden Ayşe Bingöl Demir (info@turkeylitigationsupport.com).

(3. taraf görüşlerini ve görüşlerin AİHM’e sunulmasına dair açıklamayı İngilizce asıllarından çeviren: Eren Buğlalılar)

Two Third Party Interventions in the "Academics for Peace" Cases at the European Court of Human Rights

A brief on academic freedom has been filed at the European Court of Human Rights today in the “Academics for Peace” case (Kamuran AKIN v. Turkey and 42 other applications, Application nos. 72796/16, 72798/16, 72799/16 et al). The third party intervention was presented by Profs. Helen Duffy and Philip Leach (co-supervisors in the Turkey Litigation Support Project (TLSP)) on behalf of a group of leading academics, and addresses the nature of academic freedom, its significance for human rights and democracy, and its legal protection in international human rights law.

Another third party intervention was submitted in the same case on 10 December 2021 by the TLSP in which the Court was provided with written comments on one of the core issues arising in the applications:  the availability and effectiveness of domestic remedies in the context of the application of emergency measures in Turkey.

Kamuran AKIN v. Turkey and 42 other applications emerge from a statement issued on 11 January 2016 by a group of academics from diverse Turkish universities, entitled “We will not be a party to this crime,” which critically questioned the Turkish Government’s role in the conflict in South-east Turkey and associated serious violations. The day after the “Academics for Peace Petition” was published, President Erdoğan described signatories as “so-called intellectuals” and “pseudo academics” and accused them of treason, which was followed by their public vilification as “terrorists,” and they were subject to disciplinary, administrative and criminal proceedings across the country. Following the July 2016 coup attempt, hundreds of academics, including the applicants, were then dismissed from their university positions through a series of emergency decrees.

The brief filed today by the Coalition of Academic Interveners focuses first on the nature of ‘academic freedom,’ embracing individual and institutional autonomy from the state, and a public and social role (informing healthy democratic discourse including criticism of government), both of which preclude requiring academic ‘loyalty’ to the state as the Turkish state purports to do. The brief explains the significance of academic freedom for the array of human rights under the European Convention on Human Rights (ECHR) and broader international human rights law - for the academics directly affected, for the full range of rights of many others, and for the fundamental values underpinning the ECHR and democratic systems. The intervention calls for the Court’s considered attention to the issue of academic freedom which remain relatively underexplored in ECHR jurisprudence, yet has significant implications for the interpretation and application of the Convention: informing states’ ‘positive obligations’ to create an ‘enabling environment’ for academic freedom, and requiring a strict approach to permissible restrictions on rights. The brief questions whether measures directed at curtailing the academic function can be justified as restrictions a) provided for in clear foreseeable law, b) as necessary and proportionate, and c) whether they are subject to meaningful remedies and review within Turkey. It questions whether the measures can be justified by reference to the ‘emergency’ following the attempted coup in July 2016. It urges the Court to consider whether they pursued an ‘ulterior purpose’ under Article 18, representing the latest in a line of societal actors to be targeted for their expression of opposition to the Turkish government.  

The brief calls on the Court to robustly apply the ECHR and international standards to safeguard academic autonomy and freedom of expression on matters of public concern. The issue is timely and pressing in the context of alarming growth in attacks on academic freedom in Turkey and around the globe, and its insidious implications for closing democratic space.

The brief filed on 10 December 2021 addresses the issue of the availability and effectiveness of domestic remedies in the context of the application of the state of emergency measures concerning dismissals of public sector workers in Turkey. In doing so, the brief first focuses on the right to an effective remedy and the extent to which the Inquiry Commission on the State of Emergency Measures (Commission) ensures necessary guarantees. Then, it considers whether it is possible to remedy any shortcomings of the Commission in subsequent appeal proceedings before designated administrative courts or the Turkish Constitutional Court.

The intervention points out the serious questions about the independence and impartiality of the Commission and the domestic courts. It shows that domestic authorities have not examined the complaints of dismissed public sector workers in a timely manner. Finally, it also explains how the procedure before the Commission and the administrative courts raise several serious shortcomings and that the remit of those domestic authorities’ decisions is overly restricted.  

The third party intervention filed on 10 December 2021 is available here (in English) and here (in Turkish) . The submission made on 20 December 2021 including the list of interveners is available here (in English) and here (in Turkish).

For more information: on the intervention by the Coalition of Academic Interveners, Helen Duffy (helen@rightsinpractice.org) or on the intervention by the TLSP and the broader context in Turkey, Ayse Bingol Demir (info@turkeylitigationsupport.com).

 (Translation of the 3rd party interventions into Turkish from English: Eren Buğlalılar)

Turkey: Council of Europe takes big step forward in human rights enforcement with sanction against Turkey

Failure To Free Rights Defender Osman Kavala Triggers Infringement Process

The Council of Europe’s Committee of Ministers  decision  notifying Turkey it will start infringement proceedings over  its failure to comply with  the European Court of Human Rights’ (ECtHR) order to free  the jailed human rights defender Osman Kavala is a welcome step, Human Rights Watch, the International Commission of Jurists, and the Turkey Litigation Support Project said today. The three organizations have repeatedly recommended this necessary response in submissions to the Committee over the past year.

In its decision announced on December 3, the Committee states that it “serves formal notice on Turkey of its intention, at its 1423rd meeting on 2 February 2022, to refer to the [European ]Court … the question whether Turkey has failed to fulfil its obligation” to implement the European Court of Human Rights Kavala judgment and “invites Turkey to submit in concise form its view on this question by 19 January 2022 at the latest.”

This means that at its 2 February 2021 meeting, the Committee will proceed with the infringement procedure by reverting to the European Court of Human Rights to ask the Court to provide an opinion on whether Turkey has failed to implement the judgment. If the Court agrees that it has, the Committee may then order further measures against Turkey. The Committee’s decision to give Turkey the opportunity to respond to the Committee’s decision by 19 January 2022, is conveniently timed two days after the next trial hearing against Osman Kavala and gives Turkey the opportunity to begin to comply with the European Court decision by releasing Kavala before the infringement process advances.

“In the face of Turkey’s defiance of its obligation to carry out a key judgment of the European Court of Human Rights, the Committee of Ministers has taken the right course in notifying Turkey that it will trigger infringement proceedings,” said Aisling Reidy, senior legal adviser at Human Rights Watch. “As this is only the second time the Council of Europe has triggered such a sanction process against a member state, the decision is an acknowledgement of Turkey’s rule of law crisis.”

The European Court ruled on 10 December 2019, that by holding Kavala in pretrial detention since November 2017 and prosecuting him on the basis of his human rights activities, the Turkish authorities had “pursued an ulterior purpose, namely to silence him as a human rights defender.” The court found that by using detention for political ends, Turkey had violated Kavala’s rights, including the right to liberty, and had abused the discretion given to governments to impose legitimate limitations on rights (articles 5 and 18 of the European Convention on Human Rights respectively). The court took the rare step of ordering Osman Kavala’s immediate release.

The Kavala judgment is legally binding, yet the Turkish authorities have snubbed the Strasbourg court and ignored the decisions of the Committee of Ministers, representing the Council of Europe’s 47 member states, calling for his release and the full restoration of his rights.

The Turkish courts and prosecutors have engaged in a series of tactics to circumvent the authority of the European Court and the Council of Europe. They have issued sham release orders, initiated multiple criminal proceedings against Kavala on the same facts, disjoined and re-joined case files accusing him of bogus offenses.

Most recently Turkey merged the proceedings against Kavala with an entirely separate and much older case against football fans and others charged with a demonstration during 2013 protests a few kilometers away from Istanbul’s Gezi Park. All the domestic court decisions have been for the aim of prolonging Kavala’s detention and extending the life of baseless prosecutions.  

“The Committee addresses in strongest terms Turkey’s notorious failure to implement the European Court’s clear judgment and release the human rights defender Osman Kavala. It is a further striking reminder to Turkey, by other members states, of its commitments to the Council of Europe and obligation to implement the binding judgments of the Court.” said Ayse Bingol Demir of the Turkey Litigation Support Project. “At a time that the international human rights protection mechanisms are globally challenged, it is extremely valuable for the international community to see that the Council of Europe members states are adamant in prioritizing human rights and willing to take even the most challenging decisions to ensure due protection. This decision is a strong tool that needs to be used by all relevant actors to increase pressure on Turkey to end its problematic human rights practices, the first step of which being the immediate release of Osman Kavala.”

The Committee of Ministers has the authority to take infringement proceedings against a Council of Europe member state that refuses to carry out European Court judgments. It was used for the first time in 2017 when the government of Azerbaijan repeatedly refused to secure the unconditional release of a wrongfully jailed opposition politician, Ilgar Mammadov.

Infringement proceedings are provided for under article 46/4 of the European Convention on Human Rights.  A vote of two-thirds of the Committee of Ministers is needed to start infringement proceedings. Once the process is triggered, the case reverts to the European Court for a further opinion on whether the state has met its obligations to comply with the judgment. If the European Court confirms that Turkey has failed to carry out the ruling, the Committee of Ministers may then take additional measures, including ultimately suspending Turkey’s voting rights or membership of the Council of Europe.

“Once again, we call for the immediate release of Osman Kavala, cleared of all charges. Judgments of the European Court of Human Rights must be complied with and not intentionally eluded,” said Massimo Frigo, Senior Legal Adviser of the International Commission of Jurists, “The Committee’s decision to trigger infringement proceedings means that implementation of this judgment is key for the effectiveness of the European human rights system and a further demonstration of the dire systemic crisis of Turkey’s rule of law.”

For more information, please contact (English, Turkish): info@turkeylitigationsupport.com

Joint statement from the Turkey Human Rights Litigation Support Project, Human Rights Watch and the International Commission of Jurists

Turkey Defies the European Court

Council of Europe Committee Should Trigger Infringement Proceedings

The Council of Europe Committee of Ministers should trigger infringement proceedings against Turkey at its 14-16 September 2021 meeting for its failure to implement the European Court of Human Rights’ (ECtHR) judgment ordering the release of the jailed human rights defender Osman Kavala, Human Rights Watch, the International Commission of Jurists, and the Turkey Litigation Support Project said today. The three nongovernmental organizations made the recommendation in a submission to the committee providing a full update on the latest developments in the ongoing legal proceedings against Kavala.

The committee’s September meeting will also examine the state of implementation of another leading ECtHR judgment ordering the immediate release of the Kurdish politician Selahattin Demirtaş, which the Turkish government continues to defy. The three organizations, along with Article 19 and the International Federation for Human Rights, have also made a submission to the Committee of Ministers on developments in the Demirtaş case, calling on the committee to urge the Turkish government to ensure his immediate release.

“In the face of Turkey’s persistent and flagrant defiance of its obligation to implement the Kavala judgment, the Committee of Ministers should trigger infringement proceedings against Turkey,” said Aisling Reidy, senior legal adviser at Human Rights Watch. “The committee should also call for the immediate release of Demirtaş with a commitment to escalating measures if it does not happen.”

The ECtHR ruled on 10 December 2019, that by holding Kavala in pretrial detention since November 2017 and prosecuting him on the basis of his human rights activities, the Turkish authorities had “pursued an ulterior purpose, namely to silence him as a human rights defender.”

Similarly, the ECtHR ruled on 22 December 2020, that by holding Demirtaş in pretrial detention since November 2016 and prosecuting him for activities and speeches protected under the European Convention on Human Rights (ECHR), the Turkish authorities sought to prevent him from carrying out his political activities. The court said that this deprived voters of their elected representative, and resulted in “stifling pluralism and limiting freedom of political debate: the very core of the concept of a democratic society.”

In both cases, the court found that by using detention for political ends, Turkey had violated Kavala’s and Demirtaş’s rights, including the right to liberty, and had abused the discretion given to governments to impose legitimate limitations on rights (articles 5 and 18 of the ECHR respectively). The court took the rare step of ordering both men’s immediate release.

Both judgments are legally binding, yet the Turkish authorities have snubbed the Strasbourg court and ignored the Committee of Ministers’ decisions calling for the men’s release. The Turkish courts and prosecutors have engaged in a series of tactics to circumvent the authority of the ECtHR and the Council of Europe. They have issued repeated sham release orders, initiated multiple criminal proceedings on the same facts, repeatedly issued detention decisions while adopting unwarranted procedural decisions to prolong detention and baseless prosecutions, and expedited a conviction to prevent release from detention.

“The Committee of Ministers should take note of the Turkish authorities’ repeated tactics in the Kavala and Demirtaş cases aimed at ensuring the prolongation of their unlawful detention and circumventing the authority of the European Court,” said Ayşe Bingöl Demir of the Turkey Litigation Support Project. “The committee should pursue robust measures against Turkey to press for full implementation of the judgments and end a cycle of malpractice which flagrantly violates Turkey’s obligations under the European Convention.”

The Committee of Ministers has the authority to take infringement proceedings against a Council of Europe member state that refuses to carry out European Court judgments. It was used for the first time in 2017 when the government of Azerbaijan repeatedly refused to secure the unconditional release of a wrongfully jailed opposition politician, Ilgar Mammadov.

Infringement proceedings are provided for under article 46/4 of the ECHR. Two-thirds of the Committee of Ministers need to vote to start infringement proceedings. Once the process is triggered, the case reverts to the ECtHR for a further opinion on whether the state has met its obligations to comply with the judgment. If the ECtHR confirms that Turkey has failed to carry out the ruling, the Committee of Ministers may then take additional measures, including ultimately suspending Turkey’s voting rights or membership of the Council of Europe.

For full details of the latest developments in the ongoing trial of Osman Kavala, see our joint submission to the Committee of Ministers:
http://hudoc.exec.coe.int/eng?i=DH-DD(2021)836E

For full details of the latest developments in the ongoing trial of Selahattin Demirtaş, see our joint submission to the Committee of Ministers:
http://hudoc.exec.coe.int/eng?i=DH-DD(2021)759E

Joint statement from the Turkey Human Rights Litigation Support Project, Human Rights Watch and the International Commission of Jurists

Turkey Flouts European Court Judgments
Council of Europe Committee Should Trigger Infringement Proceedings

The Council of Europe should insist that Turkey comply immediately with judgments from the European Court of Human Rights (ECtHR), or face infringement proceedings, a group of leading nongovernmental organizations working on human rights in Turkey said today.

An upcoming Council of Europe Committee of Ministers meeting on 7-9 June 2021, will review the Turkish government’s failure to implement two leading ECtHR judgments that ordered the immediate release of the human rights defender Osman Kavala and the Kurdish politician Selahattin Demirtaş. Human Rights Watch, the International Commission of Jurists, and the Turkey Human Rights Litigation Support Project urged the committee to use all available measures to require Turkey to rectify its flagrant non-compliance with its obligations, the court judgments, and the committee’s decisions on this matter.

“The Committee of Ministers should be using every means it has to push Turkey to implement the Kavala and Demirtaş judgments,” said Aisling Reidy, senior legal adviser at Human Rights Watch. “That means that the committee should be prepared to trigger infringement proceedings against Turkey if it persists with its defiance of the European Court’s binding judgment in favor of Kavala, and to call for the immediate release of Demirtaş with a commitment to escalate measures if it does not happen.”

The three groups repeated their March 2021 call for the committee to commence infringement proceedings against Turkey for flouting its decisions requesting Kavala’s release and urged the committee to issue a second decision for Demirtaş’s immediate release. The committee should also make clear that if Demirtaş is not released, it will take further action at its September session.

The ECtHR ruled on 10 December 2019, that by holding Kavala in pretrial detention since November 2017 and prosecuting him on the basis of his human rights activities, the Turkish authorities had “pursued an ulterior purpose, namely to silence him as a human rights defender.”

Similarly, the ECtHR ruled on 22 December 2020, that by holding Demirtaş in pretrial detention since November 2016 and prosecuting him for his activities and speeches protected under the European Convention on Human Rights (ECHR), the Turkish authorities had pursued an ulterior purpose of preventing him from carrying out his political activities, depriving voters of their elected representative, and “stifling pluralism and limiting freedom of political debate: the very core of the concept of a democratic society.”

In both cases, the Court found that by using detention for political ends, Turkey had violated the right to liberty and other rights and had misused the discretion given to governments to impose limitations on rights for illegitimate purposes (articles 5 and 18 of the ECHR respectively). The Court took the rare step of ordering their immediate release.

Despite the fact that the landmark judgments are legally binding, the Turkish authorities have snubbed the Strasbourg court and ignored the Committee of Ministers’ decisions calling for the men’s release.

“Turkish prosecutors and judges have sought to circumvent the authority of the European Court by adopting the tactic of opening new criminal proceedings against Kavala and Demirtaş based on the reclassification of the same facts,” said Helen Duffy of the Turkey Human Rights Litigation Support Project “This cynical non-compliance with the court’s judgments requires a robust response from the Committee of Ministers.”

On 21 May when the retrial of Kavala for his alleged role in the 2013 Gezi Park protests opened, Turkish authorities merged that case with another concerning his alleged involvement in the 2016 coup attempt and espionage. The Istanbul 30th Assize Court hearing the case extended his detention. The next hearing against Kavala is scheduled for 6 August.

In Demirtaş’s case, Ankara 22nd Assize Court on 19 April merged an existing case against him with a new case before it despite the fact that it involved the same or similar facts, which the European Court had held consisted of peaceful political speeches and activities protected under the ECHR. In the new case, the facts used as the evidence have been reclassified under different charges.

The indictment now charges Demirtaş and 107 co-defendants with crimes that include attempting to undermine the unity and territorial integrity of the state, murder, and robbery, all on the basis of tweets and political speeches they made in the period before deadly protests that took place in southeast Turkey from 6-8 October 2014. Demirtaş’s co-defendants include current and former members of parliament from the Peoples’ Democratic Party (HDP). The first hearing of the merged cases against Demirtaş took place on 26 April. The next hearing is scheduled for 14 June.

The Committee of Ministers has previously addressed the Turkish government’s efforts to circumvent the ECtHR judgments by bringing new criminal proceedings against Kavala and Demirtaş. In March, the committee decided that Kavala’s “continuing pretrial detention and the pending proceedings with respect to the charges regarding both the Gezi Park events and the coup attempt, despite the Court’s conclusion that both charges were not based on a ‘reasonable suspicion’ … reinforce the conclusion that the national authorities, including the courts, are failing to take into account the European Court’s findings.” The committee stressed that this undermined Turkey’s obligation under article 46 of the ECHR to implement the court’s judgments.

With regard to Demirtaş, the Committee of Ministers said in March: “While taking note of the authorities’ submissions that the applicant’s current detention falls outside the scope of the Grand Chamber judgment ... and also that the events and charges for his current detention differ from those concerning his initial detention, [the Committee] considered that these arguments have been already examined and rejected by the Court.”

The repeated orders by Turkish courts to prolong Kavala’s and Demirtaş’s unlawful detention blatantly disregards the European Court’s directive for their immediate release and the Committee of Ministers’ decisions reiterating the point, the three groups said.

“Not only does the non-implementation of these judgments show Turkey’s failure to respect its international law obligations, but it also represents a serious challenge to the Council of Europe system for implementation of European Convention on Human Rights,” said Róisín Pillay from the International Commission of Jurists “This matter does not only have a serious impact on Kavala’s and Demirtaş’s rights, but also on the Convention system more broadly. The Committee must therefore not delay in ensuring this challenge is faced in line with the procedure provided under the Convention.”

The Committee of Ministers has the authority to take infringement proceedings against a Council of Europe member state that refuses to carry out European Court judgments. It was used for the first time in 2017 when the government of Azerbaijan repeatedly refused to secure the unconditional release of a wrongfully jailed opposition politician, Ilgar Mammadov.

Infringement proceedings are provided for under article 46/4 of the ECHR. Opening these proceedings requires the vote of two-thirds of the Committee of Ministers. Once the process is triggered, the case reverts to the ECtHR for a further opinion on whether the state has met its binding obligation to comply with the judgment. If the court confirms that Turkey has failed to carry out the ruling, the Committee of Ministers may then take additional measures, including ultimately suspending Turkey’s voting rights or membership of the Council of Europe.

Hak örgütlerinden BM Özel Raportörlerine Boğaziçi Üniversitesi olaylarına ve LGBTİ+ haklarına yönelik artan tehditlere dikkat çeken acil müdahale istemli mektup

İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı bileşenlerinden Civil Rights Defenders, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Kaos GL, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, P24 Bağımsız Gazetecilik Derneği, Research Institute on Turkey, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (Turkey Human Rights Litigation Support Project) ve Yurttaşlık Derneği ile London Legal Group, Birleşmiş Milletler özel rapörterlerine mektup yazarak akademik özgürlüklere ve üniversite özerkliğine yönelik devam eden tehditlere, Boğaziçi Üniversitesine teamüllere aykırı yapılan rektör atamasına, atama sonrası yaşanan hak ihlallerine ve hükümet yetkililerince ve hükümet destekçisi medya tarafından LGBTİ+ bireylere yönelik gittikçe artan ayrımcılık ve nefret söylemine dikkat çekti ve bu konularda  girişim çağrısında bulundu.

Bilindiği üzere, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve akademisyenlerinin, üniversitenin geleneklerine aykırı, özerkliği ve akademik özgürlüğü yok sayan bir uygulamayla gerçekleştirilen rektör atamasına yönelik itirazları baskı, gözaltı, karalama, iftira, hukuka aykırı tutuklama, ev hapsi gibi yöntemlerle susturulmaya çalışılıyor.

Halihazırda, Türkiye’nin farklı şehirlerinde üniversitelerinin özerkliğini isteyen ve Anayasal haklarını kullanarak protesto gösterilerine katıldıkları gerekçesi ile 600’den fazla öğrenci gözaltına alındı, 8’i tutuklandı ve 28’inin ise ev hapsine karar verildi.

Bunun yanı sıra Anayasal haklarını kullanarak hükümetin rektör atama biçimine itirazlarını sürdüren öğrencilere karşı üst düzey hükümet yetkilileri, destekçileri ve hükümet yanlısı medya tarafından ağır bir baskı ve karalama kampanyası yürütülmekte.

Mektup ile öğrencilerin barışçıl toplantı ve gösterilerine yapılan hukuksuz müdahalelerin, öğrencilere karşı uygulanan polis şiddetinin, maruz bırakıldıkları haksız gözaltı, tutuklama ve adli tedbirlerin, öğrencilere dönük ‘terörist’ olmakla itham edilmek dahil olmak üzere kullanılan nefret dilinin, dini değerler üzerinden toplumu birbirine karşı kışkırtmanın, bu eylemlerin önemli bir bileşeni olan LGBTİ+’lara yönelik artan nefret söylemlerinin ve LGBTİ+’ları ‘terör grubu’ ilan etmenin kabul edilemez olduğu dile getirildi.

Öğrencilere, akademisyenlere ve onlara destek verenlere yönelik bu baskıların, ulusal ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce garanti altına alınan barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve ayrımcılık yasağı gibi temel hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi olduğunun altı çizildi.

Özel raportörlerden hukuka aykırı bu baskılara derhal son verilmesi için Türkiye hükümeti nezdinde girişimde bulunmaları; özellikle siyasetçileri ve devlet yetkililerini, meşru hak arama mücadelelerini kriminalize eden, gençleri ve akademisyenleri düşmanlaştıran açıklamalar yapmamaya, hukuka ve insan hakları değerlerine uygun davranmaya, öğrencilerin ve akademisyenlerin haklı itirazları doğrultusunda üniversitelerin özerkliğine aykırı uygulamaların sonlandırılmasına yönelik adım atmaya, tüm tutuklu ve ev hapsinde olan öğrencileri serbest bırakmaya ve öğrenciler haklarındaki ceza soruşturmalarını düşürmeye davet etmeleri istendi.

Mektup metnini buradan, yukarıdaki açıklamayı buradan PDF formatında indirebilirsiniz.

TLSP, ARTICLE 19, FIDH, HRW ve ICJ'den ortak açıklama: Türkiye AİHM kararına uysun, Selahattin Demirtaş serbest bırakılsın

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye'den Demirtaş Kararının Uygulanmasını Talep Etmelidir

(İstanbul, 4 Mart 2021) -- Beş ayrı insan hakları örgütü bugün yaptıkları açıklamada, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uyarak muhalif Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş'ı serbest bırakmaya yönlendirmesi gerektiğini belirtti. Bu beş insan hakları örgütü ARTICLE 19, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu ve Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi'nden oluşuyor.


Hak örgütleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmasının denetiminden sorumlu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne detaylı bir ortak bildirimde (bildirimin Türkçesine buradan ulaşabilirsiniz) bulunarak, Komitenin 9-11 Mart 2021 tarihli toplantısında bu konuda karar almasını talep ettiler. Örgütler, Türkiye'nin AİHM'in 22 Aralık 2020 tarihli Demirtaş'ın serbest bırakılmasını gerektiren önemli kararını görmezden gelerek Demirtaş'ın haklarını ihlal etmeye devam ettiğini ifade ettiler.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Kıdemli Hukuk Danışmanı Aisling Reidy, "Cumhurbaşkanı Erdoğan ve üst düzey yetkililer, Demirtaş'ın serbest bırakılmasını öngören AİHM kararına, kararın mevcut tutukluluğa uygulanmadığı ve Mahkemenin kararlarının Türkiye için bağlayıcı olmadığı yönündeki yanlış argümanlarla cevap verdiler" dedi. Reidy, "Bakanlar Komitesi, Türkiye'yi Demirtaş'ı derhal serbest bırakmaya çağırmalı, AİHM kararlarını görmezden gelmenin veya etrafından dolanmaya çalışmanın kabul edilemez olduğuna dair şüpheye yer bırakmamalıdır” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hükümetine muhalif Kürtlerin haklarını destekleyen politik çizgideki Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş başkanı Demirtaş, 4 Kasım 2016'dan bu yana Türkiye'nin batısındaki Edirne F Tipi Cezaevi'nde tutuluyor.

AİHM Büyük Dairesi, kararında "Türkiye hükümetinin, Demirtaş’ı tutuklayıp, tutukluluğunu 4 yıldan fazla sürdürerek onun siyasi faaliyetlerini engellemek, seçmenleri seçilmiş temsilcilerinden mahrum bırakmak, demokratik bir toplumun temeli olan çoğulculuğu ve siyasi tartışmayı kısıtlamak yönünde örtülü amaçlar taşıdığı" ifadelerine yer verdi.

Demirtaş'ın derhal serbest bırakılması gerektiğine karar veren Mahkeme, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5/1 ve 5/3. maddeleri (özgürlük hakkı), 10. madde (ifade özgürlüğü hakkı), 1. Ek Protokol 3. madde (serbest seçim hakkı) ve 18. madde (haklara getirilecek kısıtlanmaların sınırlanması) ile korunan hakları ihlal ettiğini tespit etti. 

Mahkeme, hükümetin hakların kısıtlanmasında kötü niyetle hareket ettiğini tespit ederken (madde 18 ihlali), 6-8 Ekim 2014'te Türkiye'nin güneydoğusunda ölümlerin yaşandığı protestolara ilişkin bir soruşturma kapsamında Demirtaş'ın 20 Eylül 2019'dan bu yana tutuklu olduğunun altını çizdi. AİHM, Türkiye'nin bu soruşturmada yapmaya çalıştığı şeyin aynı olguların "yeni bir hukuki vasıflandırması” olduğunu, çünkü aynı "eylemler ve olayların" Demirtaş'ın 2 Eylül 2019'a kadar sürdürülen tutukluluğuna ve hakkında o süreçle bağlantılı olarak devam eden yargılamaya esas alındığını belirtti.

Demirtaş'ın 4 Kasım 2016'dan 2 Eylül 2019'a kadarki tutukluluğu ile 20 Eylül 2019'dan bu yana devam eden tutukluluğu arasında bir süreklilik tespit eden Mahkeme, 20 Eylül tarihli kararı “tutukluluğa geri döndürme" olarak tanımladı. Türkiye Hükümeti ise bu tespiti reddetti ve Demirtaş'ın şu an AİHM kararı kapsamında olmayan bir dava dolayısıyla tutuklu olduğunu iddia ediyor.

Uluslararası Hukukçular Komisyonu Avrupa ve Orta Asya Direktörü Róisín Pillay, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin açıkça belirttiği gibi, Demirtaş'ın 20 Eylül 2019'da tutuklanması aslında ayrı bir tutuklama değil, ‘tutukluluğa geri döndürmedir’ ve Sözleşme'de yer alan haklarının ihlalinin sürdürülmesidir” dedi. Pillay, "Bakanlar Komitesi, muhalif bir siyasetçiyi taciz etmek amacıyla adli işlemlerin kötüye kullanılmasına derhal son vermesi için Türkiye'ye baskı yapmalıdır” dedi. 

Hak örgütlerinin bildirimi, Demirtaş aleyhindeki yeni iddianame, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı ve üst düzey yetkililerinin Demirtaş kararının ve genel olarak AİHM kararlarının bağlayıcı olmadığına ilişkin tekrar eden açıklamaları da dahil olmak üzere AİHM Büyük Dairesinin kararı sonrasında gerçekleşen siyasi ve hukuki gelişmelere ilişkin kapsamlı bir analiz sunuyor.

Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi'nden Helen Duffy, "bu kadar önemli bir siyasi figürü, Mahkemenin koruma kapsamında olduğunu tespit ettiği ve çoğunlukla 6 yıl önceki siyasi açıklamalarına dayanan 30 "yeni" ve ciddi suçla itham etmek, Mahkemenin derhal serbest bırakma kararına uymaktan kaçınma girişiminin bir tekrarıdır." dedi. Duffy, "Büyük Daire daha önceki 'yeniden vasıflandırma' girişimlerini reddetmiştir, Bakanlar Komitesinin kararı uygulamaktan kaçınma döngüsünü kırmak için buna güçlü bir yanıt vermesinin zamanı gelmiştir." dedi.

Hak örgütleri, Bakanlar Komitesini Demirtaş'ın davasını nitelikli denetim prosedürü altında izlenmek üzere sınıflandırmaya ve öncü dava olarak kabul etmeye, Türkiye’nin kararın uygulanmasını reddetmeye devam etmesinin, bu nedenle AİHM'e yönlendirilmesine yol açabileceğini dile getirmeye davet ettiler. Örgütler, Bakanlar Komitesinin Türkiye hükümetine yönelik şu çağrılarda bulunmasını talep ettiler:

  • AİHM kararının gereği olarak Selahattin Demirtaş'ın derhal serbest bırakılması için çağrıda bulunulmalı, Büyük Daire kararının Demirtaş'ın devam eden tutukluluğunu da kapsadığı, kararın AİHM tarafından da değinildiği gibi olgusal ya da yasal dayanakları ciddi ölçüde benzer olan, gelecekte ileri sürülebilecek suçlamaları veya yapılabilecek tutuklamaları da kapsayacağı vurgulanmalıdır.  

  • AİHM Büyük Daire tarafından hukuka aykırı bulunduğu üzere, Demirtaş'ın dokunulmazlığını kaldıran Anayasa değişikliğinden sonra kendisine yöneltilen tüm ceza yargılamalarının durdurulması konusunda çağrıda bulunulmalıdır.

  • Demirtaş'ın yargı yollarının kötüye kullanılması yolu ile taciz edilmesini durdurmaya, çoğulculuğun bastırılması ve siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlanmasına son vermeye ve bunun Demirtaş'ın haklarının iadesi için önemli olduğunu vurgulamaya çağrılmalıdır. 

  • Yargı makamlarına baskı yapmaya veya onları hukuka aykırı bir şekilde etkilemeye çalışarak Demirtaş'ın davalarına doğrudan müdahale etmeye son vermeye çağrılmalıdır.  

  • Üst düzey yetkililer tarafından savunulan Demirtaş davasındaki Büyük Daire kararının ve daha genel olarak AİHM kararlarının bağlayıcı olmadığı yönündeki yanlış iddiaları kamuya açık bir şekilde düzeltmeye çağırılmalıdır.

Joint statement from the TLSP, ARTICLE 19, the FIDH, HRW, and the ICJ: Turkey must Free Selahattin Demirtaş after European Court Ruling

Council of Europe Body Should Require Turkey to Implement Demirtaş Judgment

(Istanbul, March 4, 2021) – The Council of Europe Committee of Ministers should direct Turkey to release the Kurdish opposition politician Selahattin Demirtaş in compliance with a European Court of Human Rights judgment, five human rights groups said today. The five are ARTICLE 19, Human Rights Watch, the International Commission of Jurists, the International Federation for Human Rights, and the Turkey Human Rights Litigation Support Project.


The groups have made a detailed joint submission to the Council of Europe’s Committee of Ministers, which oversees enforcement of the European Court of Human Rights (ECtHR) judgments, asking it to issue the decision at its meeting on March 9-11, 2021. The groups said that Turkey continues to violate Demirtaş’s rights by flouting a landmark judgment issued by the court on December 22, 2020, requiring his immediate release.


“President Erdogan and senior Turkish officials have responded to the European Court’s judgment ordering Demirtaş’s release with false arguments that it does not apply to his current detention and that the court’s rulings are not binding on Turkey,” said Aisling Reidy, senior legal adviser at Human Rights Watch. “The Committee of Ministers should call on Turkey to release Demirtaş immediately and leave no doubt that disregarding or attempting to bypass judgments of the Strasbourg court is unacceptable.”
Selahattin Demirtaş, former co-chair of the Peoples’ Democratic Party (HDP), a pro-Kurdish rights opposition party to the government of President Recep Tayyip Erdoğan, has been held in Edirne F-Type prison in western Turkey since November 4, 2016.


The Grand Chamber of the European Court of Human Rights ruled that in initially detaining Demirtaş and then prolonging his detention for over four years, the Turkish government pursued an ulterior purpose of preventing him from carrying out his political activities, depriving voters of their elected representative, and “stifling pluralism and limiting freedom of political debate: the very core of the concept of a democratic society.”


Ordering Demirtaş’s immediate release, the court found that Turkey had violated rights protected by Articles 5.1 and 5.3 (right to liberty) of the European Convention on Human Rights, Article 10 (right to freedom of expression), Article 3 Protocol 1 (the right to free and fair elections), and Article 18 (misuse of limitations on rights in the Convention), by pursuing Demirtaş’s detention for political ends.


In finding the government acted in bad faith (Article 18 violation), the court notably refers to Demirtaş’s current detention, from September 20, 2019 which relates to an investigation into deadly protests in southeast Turkey on October 6-8, 2014. The Strasbourg court said what Turkey was attempting to do was “a new legal classification” of the same facts, because the same “acts and incidents” had formed the basis on which Demirtaş had been detained up until September 2, 2019, and for which he is already on trial.


Finding a continuity between Demirtaş’s pretrial detention from November 4, 2016, to September 2, 2019, and again from September 20, 2019, to the present, the court termed the September 20 order a “return to pre-trial detention.” The Turkish government has rejected this finding and contends that Demirtaş is currently detained in the context of a case not covered by the European Court judgment.


“As the European Court of Human Rights made clear, Demirtaş’s detention on September 20, 2019, was in fact not a separate detention but a ‘return to pre-trial detention’ and a continuing violation of his Convention rights,” said Róisín Pillay, Europe and Central Asia Director of the International Commission of Jurists. “The Committee of Ministers should press Turkey to immediately end this abuse of judicial proceedings aimed at harassing an opposition politician.”


The groups’ submission provides a full analysis of political and legal developments since the issuing of the ECtHR Grand Chamber judgment – including a new indictment against Demirtaş – and repeated statements from Turkey’s president and senior officials that the Demirtaş judgment and European Court judgments in general are not binding on Turkey.


“Charging such a prominent political figure with 30 serious ‘new’ offences based on political speeches mostly 6 years ago, which the Court already found to be protected, is pure repackaging – a thinly veiled attempt to circumvent compliance with the Court’s judgment requiring immediate release,” said Helen Duffy of the Turkey Human Rights Litigation Support Project. “The Grand Chamber already rejected earlier ‘reclassification’ attempts, and it is time for a robust response by the Committee of Ministers to break the cycle of evasion.”


The groups urged the Committee of Ministers to place Demirtaş’s case under their enhanced procedures, treating it as a lead case, and to indicate that continued refusal to carry out the judgment may lead them to refer Turkey to the European Court for non-compliance. The groups urged the Committee of Ministers to call on the Turkish government to:  

  • Immediately release Demirtaş as required by the ECtHR judgment, and make clear that the judgment applies to his ongoing detention and to any future charges or detentions in which the factual or legal basis is substantially similar to that which the ECtHR has already addressed in its judgment;

  • Halt all criminal proceedings initiated against Demirtaş following the constitutional amendment lifting his immunity, which was deemed unlawful by the ECtHR’s Grand Chamber;

  • End the abuse of judicial proceedings to harass Demirtaş, stifle pluralism, and limit freedom of political debate, emphasizing that this cessation is essential to the restoration of Demirtaş’s rights;

  • End interference in Demirtaş’s cases, especially by attempting to pressure or unduly influence judicial authorities; and

  • Publicly correct false claims promoted by senior Turkish government officials that the Grand Chamber judgment in the Demirtaş case and European Court judgments more generally, are not binding.

Uluslararası hak örgütlerinden BM Özel Raportörlerine Tahir Elçi davasında etkili soruşturma yürütülmemesine dikkat çeken acil müdahale istemli mektup

Türkiye, Tahir Elçi’nin ailesinin, yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yapılması dahil olmak üzere yargılama sürecine dair haklarının korunması ve Tahir Elçi’nin öldürülmesi olayına dair hızlı, etkili, tarafsız ve bağımsız bir soruşturma yürütülmesi konusunda uluslararası hukuk yükümlülüklerini yerine getirmelidir.

Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, 47 diğer hukuk ve insan hakları kurumu ile birlikte BM Özel Raportörlerine bugün Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015’de öldürülmesi sonrası Türkiye tarafından etkili bir soruşturma ve yargı süreci işletilmesi yükümlülüklerinin devam eden ihlaline işaret eden bir mektup gönderdi (İngilizce mektuba buradan ulaşabilirsiniz).

Mektup BM Hakimlerin ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Raportörü, İnsan Hakları Savunucularının Durumu Özel Raportörü, Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü, İfade Özgürlüğünün Korunması ve Geliştirilmesi Özel Raportörü, Terörle Mücadele Edilirken İnsan Haklarının Korunması Özel Raportörü ve Azınlık Hakları Özel Raportörlerine gönderildi.

3 Mart 2021 tarihinde Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek 2. duruşma öncesinde, Tahir Elçi'nin öldürülmesi olayına ilişkin soruşturma ve dava sürecindeki eksikliklerin ve kusurların detaylı bir değerlendirmesine yer veren, Türkiye’nin bu soruşturma ve dava sürecinde uyması gereken uluslararası insan hakları hukuku yükümlülüklerinin altını çizen mektup ile imzacı örgütler, Özel Raportörlerden bu dava konusunda Türkiye makamları nezdinde aşağıdaki adımların atılması için çalışmalar yürütmelerini talep etti:

  1. Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi önündeki dava, Tahir Elçi'nin öldürülmesine ilişkin gerçekleri ve doğruları tespit etme yeteneğine sahip bağımsız, tarafsız ve yetkili bir mahkeme tarafından görülmelidir;

  2. Gelecekteki tüm duruşmalar, mağdurların haklarının güvence altına alındığı adil yargılanma hakkına ilişkin uluslararası standartlara uygun olmalıdır;

  3. Mahkemenin Elçi ailesine ve avukatlarına yönelik hasmane tavrı ve mahkemenin hem iç hem de uluslararası hukukun usul ve ilkelerine uymayı ısrarla reddetmesi, gelecekteki duruşmalarda tekrarlanmamalıdır;

  4. Elçi ailesinin avukatlarına, usule ve delillere ilişkin olarak dinlenmeleri ve başvurularını yapmaları için gerekli fırsatlar tanınmalıdır;

  5. Taleplerin reddedildiği durumlarda, reddedilme nedenleri AİHM içtihadına uygun olarak gerekçelendirilmelidir;

  6. Adil bir adli prosedürü takiben, Sayın Elçi’nin öldürülmesinden sorumlu olan failler hesap vermeli ve sorumlular işlenen suçun ağırlığına uygun cezalara çarptırılmalıdır; ve

  7. Sayın Elçi’nin ailesine, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ve Minnesota Protokolü uyarınca, kendilerinin ve kaybettikleri yakınlarının maruz kaldığı ihlaller için uygun giderim yolları sağlanmalıdır.

Daha önce de Tahir Elçi’nin öldürülmesinin 5. yıl dönümü olan 28 Kasım 2020’de çoğunlukla aynı kurumların imzasını taşıyan bir açıklama yayınlanmış, aynı talepler dile getirilmişti (açıklamanın Türkçesine buradan ulaşabilirsiniz).

BM özel raportörleri mektubu şu kurumların imzasını taşıyor: Turkey Human Rights Litigation Support Project, Amsterdam Bar Association, Article 19, Bar Human Rights Committee of England and Wales (BHRC), Cartoonists Rights Network International, Confederation of Lawyers of Asia and the Pacific (COLAP), Council of Bars and Law Societies in Europe (CCBE), Danish PEN, Denmark Defence Without Borders - Solidarity Lawyers (DSF-AS), Dutch League for Human Rights, European Association of Lawyers for Democracy and World Human Rights (ELDH), Fair Trial Watch, French National Bar Council (CNB), Gelderland Bar Association, Geneva Bar Association, Giuristi Democratici, Human Rights Commission of the European Bars Federation (FBE), Human Rights in Practice, International Association of Democratic Lawyers (IADL), Italian National Bar Council (CNF) , Lawyers for Lawyers, Lawyers' Rights Watch Canada, Lawyers without Borders, Limburg Bar Association, Lyon Bar Association, Midden-Nederland Bar Association, National Union of Peoples' Lawyers (NUPL) , Netherlands Helsinki Committee, Noord-Holland Bar Association, Noord-Nederland Bar Association, Oost-Brabant Bar Association, Overijssel Bar Association, Research Institute on Turkey, Rotterdam Bar Association, Rovereto Bar Association, Swiss Democratic Lawyers, The European Association of Lawyers (AEA-EAL) , The Foundation day of the Endangered Lawyer , The Hague Bar Association, The Institute for the Rule of Law of the International Association of Lawyers (UIA-IROL), The International Association of People's Lawyers (IAPL) , The International Observatory for Lawyers in Danger (OIAD), The International Observatory of Human Rights (IOHR), The joint Presidents of the Local Bar Associations of the Netherlands, The Law Society of England and Wales, The National Lawyers Guild (U.S.) International Committee ve Zeeland-West-Brabant Bar Association.

Urgent action letter to the UN Special Rapporteurs on the failure of Turkey to carry out a genuine investigation into the killing of Mr. Tahir Elci

Turkey must take steps to ensure a fair trial by an impartial and independent tribunal respecting the procedural rights of Tahir Elçi’s family, as well as carry out a prompt, effective, impartial, and independent investigation into Mr. Elçi’s death.

The Turkey Litigation Support Project (TLSP), together with 47 other lawyers’ and human rights organisations wrote a letter (available here) to the United Nations (UN) special mandate holders today on the killing of human rights lawyer Tahir Elçi on 28 November 2015 and the lack of effective investigation into his death.

The letter has been addressed to the UN Special Rapporteur on the independence of judges and lawyers; Special Rapporteur on the situation of human rights defenders; Special Rapporteur on extrajudicial, summary or arbitrary executions; Special Rapporteur on the promotion and protection of the right to freedom of opinion and expression; Special Rapporteur on the promotion and protection of human rights while countering terrorism; and Special Rapporteur on minority issues.

Providing a detailed analysis of the shortcomings of the investigation and prosecution into the incident and underlining Turkey's international human rights obligations, the organisations request the Special Rapporteurs’ urgent action ahead of the next hearing on 3 March 2021 in the criminal trial of those accused of killing Mr. Elçi and invite the mandate holders to call on the Turkish authorities to ensure;

      i.        The case concerning Mr. Elçi’s killing is heard by an independent, impartial, and competent court that is capable of establishing the facts and truth around the killing;

    ii.        All future hearings before the Diyarbakır 10th Heavy Penal Court comply with international standards regarding the right to a fair trial, in which the victims’ rights are also recognised;

   iii.        The hostile attitude from the court towards the Elçi family and their lawyers and the court’s persistent refusal to follow the rules of procedure and principles of both domestic and international law are not repeated in future hearings;

   iv.        The lawyers for the Elçi family are given reasonable opportunities to be heard and to make their applications in relation to the procedure and the evidence;

    v.        Where submissions are refused, reasons for refusal are given in accordance with the case law of the ECtHR;

   vi.        Following a fair judicial procedure, those who are responsible for Mr. Elçi’s killing are held accountable and serve sentences appropriate to the gravity of the crime committed; and

 vii.        Mr. Elçi’s family is provided with appropriate redress for the violations they and their loved one have suffered in accordance with the international obligations of Turkey and the Minnesota Protocol.

The letter was endorsed by the Turkey Human Rights Litigation Support Project, Amsterdam Bar Association, Article 19, Bar Human Rights Committee of England and Wales (BHRC), Cartoonists Rights Network International, Confederation of Lawyers of Asia and the Pacific (COLAP), Council of Bars and Law Societies in Europe (CCBE), Danish PEN, Denmark Defence Without Borders - Solidarity Lawyers (DSF-AS), Dutch League for Human Rights, European Association of Lawyers for Democracy and World Human Rights (ELDH), Fair Trial Watch, French National Bar Council (CNB), Gelderland Bar Association, Geneva Bar Association, Giuristi Democratici, Human Rights Commission of the European Bars Federation (FBE), Human Rights in Practice, International Association of Democratic Lawyers (IADL), Italian National Bar Council (CNF) , Lawyers for Lawyers, Lawyers' Rights Watch Canada, Lawyers without Borders, Limburg Bar Association, Lyon Bar Association, Midden-Nederland Bar Association, National Union of Peoples' Lawyers (NUPL) , Netherlands Helsinki Committee, Noord-Holland Bar Association, Noord-Nederland Bar Association, Oost-Brabant Bar Association, Overijssel Bar Association, Research Institute on Turkey, Rotterdam Bar Association, Rovereto Bar Association, Swiss Democratic Lawyers, The European Association of Lawyers (AEA-EAL) , The Foundation day of the Endangered Lawyer , The Hague Bar Association, The Institute for the Rule of Law of the International Association of Lawyers (UIA-IROL), The International Association of People's Lawyers (IAPL) , The International Observatory for Lawyers in Danger (OIAD), The International Observatory of Human Rights (IOHR), The joint Presidents of the Local Bar Associations of the Netherlands, The Law Society of England and Wales, The National Lawyers Guild (U.S.) International Committee, and Zeeland-West-Brabant Bar Association.

Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu'ndan ortak açıklama: Osman Kavala'nın haklarının ihlali ağırlaşıyor

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye'ye Yönelik İhlal Prosedürünü Başlatmalıdır

(İstanbul: 1 Mart 2021) -- İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, Türkiye hükümeti tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin insan hakları savunucusu Osman Kavala'nın serbest bırakılması kararına uyulmamasının, Avrupa Konseyi tarafından Türkiye'ye yönelik işlem yapılmasını gerektirdiğini belirtti.

Üç sivil toplum kuruluşu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasını denetlemekten sorumlu Avrupa Konseyi hükümetler arası organı olan Bakanlar Komitesi'ne tavsiyeler içeren bir bildirimde bulundu. Bakanlar Komitesi, 9-11 Mart 2021 tarihli oturumunda Türkiye'nin AİHM'in Kavala başvurusuna ilişkin kararını uygulamamasını dördüncü kez gözden geçirecek. Kavala, Kasım 2017'den bu yana tutuklu.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Kıdemli Hukuk Danışmanı Aisling Reidy, “Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Osman Kavala'nın serbest bırakılması kararını açıkça göz ardı etmesi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ni Türkiye'ye karşı ihlal prosedürünü başlatmaya yöneltmelidir" dedi. Reidy, "Bakanlar Komitesi’nin Mart ayında yapacağı oturumda, Türkiye hükümetinde şüpheye yer bırakmayacak şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Türkiye için bağlayıcı olduğunu ve Osman Kavala başvurusunda kararın yerine getirilmemesinin istisnai önlemler gerektiren ciddi bir ihlal teşkil ettiğini ortaya koyması  çok önemlidir.” dedi.

Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını yerine getirmeyi reddeden bir Avrupa Konseyi üyesi devlete karşı ihlal prosedürünü başlatmayı tercih edebilir. İhlal prosedürü ilk olarak 2017'de, haksız yere hapsedilen muhalif politikacı Ilgar Mammadov'un koşulsuz olarak serbest bırakılmasının Azerbaycan hükümeti tarafından sürekli olarak reddedilmesi üzerine uygulanmıştı.  

Bu prosedür, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 46/4. maddesinde düzenlenmekte olup,başlatılması Bakanlar Komitesi’nin üçte ikisinin oyunu gerektirmekte. Prosedür başlatıldıktan sonra, dava hukuken bağlayıcı olan karara uyma yükümlülüğü hakkında görüş sunması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne geri gönderilir. Mahkeme, Türkiye'nin kararı yerine getirilmediğini doğrularsa, Bakanlar Komitesi Türkiye'nin nihayetinde oy haklarını veya Avrupa Konseyi üyeliğini askıya almaya varan ek önlemler alabilir.

Bakanlar Komitesi, halihazırda Türkiye'nin kararı uygulayıp uygulamadığını birden fazla kez değerlendirerek bu konuda iki karar verdi. Komite bu kararlarında ve Aralık 2020'de verdiği ara kararda Türkiye'yi AİHM'nin Kavala'nın koşulsuz olarak serbest bırakılması kararına uymaya çağırdı.

Ancak Aralık'ta verilen ara karardan bu yana Türkiye'deki yerel mahkemeler Kavala'nın tutukluluğunu dört kez daha uzattı. İstinaf mahkemesi, Gezi Parkı protestoları davasında Kavala hakkında verilen beraat kararını bozdu. Türkiye'nin Anayasa Mahkemesi de Kavala'nın özgürlük hakkının ihlal edilmediğine karar vererek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını dikkate almamış oldu.

Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi'nden Helen Duffy, "Kavala davası, Türkiye'de sivil topluma ve hukukun üstünlüğüne yönelik krizin bir simgesidir" dedi. Duffy, “İhlal prosedürünün istisnai olduğunu kabul ediyoruz, ancak bu prosedürün işletilmesini haklı kılacak bir dava varsa, Kavala davası  odur. Türkiye hükümeti ve mahkemeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kavala'nın serbest bırakılması kararını ve kararın yerine getirilmesi konusunda Bakanlar Komitesi’nin tekrar eden çağrılarını görmezden gelerek bu krizi ve Osman Kavala'nın haklarının ihlalini sürdürmek ve derinleştirmek için birlikte hareket etmiştir. Türkiye aleyhine işetilecek bir ihlal prosedürü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bağlayıcı kararlarına uymama utancına işaret eden en güçlü yasal mekanizmayı sunmaktadır.” dedi.

Sivil toplum kuruluşları bildirimlerinde, Osman Kavala'ya karşı açılan ceza davaları süresince ilgili hâkim ve savcıların, 2013 İstanbul Gezi Parkı protestolarını düzenlediği ve finanse ettiği, 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine müdahil olduğu iddialarına dayanarak Kavala'nın tutukluluğunu hukuka aykırı bir şekilde uzatmak için ceza muhakemesi kurallarını kötüye kullandıklarını ifade etti.

Bu çabanın önemli bir yönü, farklı mahkemelerin Kavala'nın üç yıl dört ay boyunca tutukluluğunun sürdürülmesini meşrulaştırmak için ona karşı açılan dava dosyalarını birleştirmesi, ayırması ve tekrar birleştirmesi uygulaması oldu.

Osman Kavala'nın en yakın tarihli yerel mahkeme duruşması olan 5 Şubat 2021'de, İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi, Kavala'ya açılan darbe girişimine ilişkin davanın, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Gezi Parkı protestoları davasıyla birleştirilmesi gerektiğine karar verdi.  Birleşen davaların duruşması 21 Mayıs'ta yapılacak.

Sivil toplum kuruluşları, bildirimlerinde Osman Kavala aleyhindeki davaların birleştirilmesi kararının, Türkiye'nin Bakanlar Komitesi önünde Kavala'nın mevcut tutukluluğunun AİHM kararı kapsamında olmayan ayrı bir dava dolayısıyla olduğu argümanını geçersiz kıldığını belirtti. Kuruluşlar ayrıca, Türkiye hükümetinin, Kavala kararını uygulamak için hazırladığı eylem planını gözden geçirerek kararda değerlendirilen yapısal sorunları ele alması gerektiğini ifade etti.

Uluslararası Hukukçular Komisyonu Avrupa ve Orta Asya Direktörü Róisín Pillay, “Davaları ayırmak veya yeniden birleştirmek, Türkiye mahkemelerinin ve hükümetinin üç yıldan fazla süredir Osman Kavala'yı maruz bıraktıkları adaletsizliği düzeltmeyecektir” dedi. Pillay, "Bu dava, bağımsız olmayan Türkiye mahkemelerinin, hükümeti eleştirenlere karşı ceza yasalarını ve ceza muhakemesi usulünü keyfi olarak kullandığı sistematik uygulamanın bir parçasıdır. Eylem planının yargı sistemindeki bu yapısal bozuklukları ele alması gerekiyor.” dedi.

Kavala/Türkiye kararı, AİHM'in Türkiye yargı makamlarının, bir bireyin haklarına müdahale ederken AİHS'in 18. maddesine aykırı olarak, örtülü siyasi amaçlara hizmet ettikleri tespitinde bulunduğu kesinleşme tarihi bakımından ilk karar olması dolayısıyla özel bir önem taşımaktadır.

Mahkeme kararında, Osman Kavala'yı Kasım 2017'den bu yana özgürlüğünden mahrum bırakıp kovuşturmakla, Türk makamlarının “insan hakları savunucusu olan Kavala'yı susturmak yönünde bir örtülü amaç taşıdıklarını" ifade ederekAİHS'in 18. ve 5. maddelerinin ihlal edildiğini tespit etmişti.

Joint statement from the Turkey Human Rights Litigation Support Project, Human Rights Watch, and the International Commission of Jurists: Violation of Osman Kavala’s Rights Intensifies

Council of Europe Body Should Trigger Infringement Proceedings Against Turkey

(Istanbul, March 1, 2021) – The Turkish government’s failure to comply with a binding European Court of Human Rights order to release the human rights defender Osman Kavala should prompt Council of Europe action against Turkey, Human Rights Watch, the International Commission of Jurists, and the Turkey Human Rights Litigation Support Project said today.

The three nongovernmental organizations presented the recommendation in a submission to the Committee of Ministers, the Council of Europe’s intergovernmental body responsible for overseeing the implementation of European Court of Human Rights judgments. The committee is to review Turkey’s noncompliance with the Strasbourg court’s judgment on Kavala’s case for the fourth time at its March 9-11, 2021 session. Kavala has been held in pretrial detention since November 2017.

“Turkey’s flagrant disregard for the European Court of Human Rights order to release Osman Kavala should trigger the Council of Europe Committee of Ministers to start infringement proceedings against Turkey,” said Aisling Reidy, senior legal adviser at Human Rights Watch. “It is crucial for the Committee of Ministers, at its March session, to leave the Turkish government in no doubt that European Court of Human Rights judgments are binding on Turkey and that persistent failure to implement the ruling in Osman Kavala’s case constitutes a serious breach requiring exceptional measures.”

The Committee of Ministers may opt to take infringement proceedings against a Council of Europe member state that refuses to implement European Court of Human Rights judgments. It was used for the first time in 2017 when the government of Azerbaijan continuously refused to secure the unconditional release of a wrongfully jailed opposition politician, Ilgar Mammadov.

Infringement proceedings are provided for under Article 46/4 of the European Convention on Human Rights (ECHR). Their commencement requires the vote of two-thirds of the Committee of Ministers. Once the process is triggered, the case is referred back to the European Court of Human Rights for a further opinion on the legally binding obligation to comply. If the Court confirms that Turkey has failed to implement the ruling, the Committee of Ministers may then take additional measures, including ultimately suspending Turkey’s voting rights or membership of the Council of Europe.

The Committee of Ministers has already considered the status of Turkey’s compliance with the judgment on multiple occasions, issuing two decisions and, in December 2020, an interim resolution that each strongly urged Turkey to comply with the court’s judgment by unconditionally releasing Kavala.

However, since the December resolution, local courts in Turkey have prolonged Kavala’s detention four more times. A court of appeal has overturned his acquittal in the Gezi Park protests trial, and Turkey’s Constitutional Court has also flouted the European Court of Human Rights judgment by finding no violation of Kavala’s right to liberty.

“The Kavala case is emblematic of the crisis facing civil society and the rule of law in Turkey,”. said Helen Duffy of the Turkey Human Rights Litigation Support Project. “We recognize that infringement proceedings are exceptional, but if there is a case where they are justified, it is this one.

“Turning a deaf ear to the Strasbourg court’s clear order to release and the Committee of Minister’s repeated calls for compliance, Turkey’s government and courts have worked hand in glove to prolong and deepen the crisis and the violation of Mr. Kavala’s rights. Infringement proceedings against Turkey provide the strongest legal mechanism to signal the shame of not complying with European Court of Human Rights’ binding judgments.”

The organizations said in their submission that, throughout the criminal proceedings against him, judges and prosecutors involved have abused criminal procedural rules to unlawfully extend Kavala’s detention based on allegations that he organized and financed the 2013 Istanbul Gezi Park protests and that he was involved in the July 15, 2016 attempted military coup.

A key aspect of this effort has been the practice of different courts over the three years and four months of Kavala’setention successively joining, separating, and rejoining case files against Kavala to justify prolonging his incarceration.

At the most recent local court hearing against Kavala, on February 5, 2021, the Istanbul 36th Assize Court ruled that the case against him concerning the coup attempt should be joined with the Gezi Park protests case, which is before the Istanbul 30th Assize Court. A hearing of the newly joined cases will take place on May 21.

The organizations said in their submission that the decision to merge the proceedings against Kavala voids Turkey’s repeated argument before the Committee of Ministers that Kavala’s current detention is connected to a separate prosecution not covered by the Strasbourg court judgment. The groups also said that the Turkish government needs to address the structural problems raised in the Kavala judgment by revising its action plan to implement the ruling.

“Separating cases or merging them again will not correct the injustice to which Turkey’s courts and government have subjected Osman Kavala for over three years,” said Róisín Pillay, Europe and Central Asia director of the International Commission of Jurists. “This case is part of a systemic practice in which the Turkish courts, which are not independent, apply criminal law and procedures arbitrarily against critics of the government. The action plan needs to address these structural failings in the judicial system.”

The European Court of Human Rights judgment in Kavala v. Turkey is particularly significant because it is the first final ruling of the European Court of Human Rights against Turkey in which the court determined that, in interfering with an individual’s rights, the Turkish judicial authorities served ulterior political motivations, contrary to Article 18 of the ECHR.

The court said that by holding Kavala in pretrial detention since November 2017 and prosecuting him, the Turkish authorities had “pursued an ulterior purpose, namely to silence him as human rights defender.” The court found violations of articles 18 and 5 of the ECHR.

43 uluslararası hak örgütünden Tahir Elçi'nin öldürülmesi ve ölümüne ilişkin etkin soruşturma yürütülmemesi hakkında ortak açıklama

TLSP, 42 diğer avukat ve insan hakları örgütü ile birlikte 28 Kasım 2015’te öldürülen insan hakları avukatı Tahir Elçi'nin öldürülmesi ve ölümüne ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi konusunda ortak bir açıklamaya imza attı. Tahir Elçi'nin öldürülmesi olayına ilişkin soruşturma ve yakın tarihte görülmeye başlayan dava sürecindeki eksikliklerin ve kusurların detaylı bir değerlendirmesini içeren ve Türkiye’nin bu soruşturma ve dava sürecinde uyması gereken uluslararası insan hakları hukuku yükümlülüklerinin altını çizen açıklama ile imzacı uluslararası örgütler Türkiye makamlarını aşağıdaki adımları atmaya çağırdı:

  1. Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi önündeki dava, Tahir Elçi'nin öldürülmesine ilişkin gerçekleri ve doğruları tespit etme yeteneğine sahip bağımsız, tarafsız ve yetkili bir mahkeme tarafından görülmelidir;

  2. Gelecekteki tüm duruşmalar, mağdurların haklarının güvence altına alındığı adil yargılanma hakkına ilişkin uluslararası standartlara uygun olmalıdır;

  3. Mahkemenin Elçi ailesine ve avukatlarına yönelik hasmane tavrı ve mahkemenin hem iç hem de uluslararası hukukun usul ve ilkelerine uymayı ısrarla reddetmesi, gelecekteki duruşmalarda tekrarlanmamalıdır;

  4. Elçi ailesinin avukatlarına, usule ve delillere ilişkin olarak dinlenmeleri ve başvurularını yapmaları için gerekli fırsatlar tanınmalıdır;

  5. Taleplerin reddedildiği durumlarda, reddedilme nedenleri AİHM içtihadına uygun olarak gerekçelendirilmelidir;

  6. Adil bir adli prosedürü takiben, Sayın Elçi’nin öldürülmesinden sorumlu olan failler hesap vermeli ve sorumlular işlenen suçun ağırlığına uygun cezalara çarptırılmalıdır; ve

  7. Sayın Elçi’nin ailesine, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ve Minnesota Protokolü uyarınca, kendilerinin ve kaybettikleri yakınlarının maruz kaldığı ihlaller için uygun giderim yolları sağlanmalıdır.

Açıklamanın Türkçe tam metnine buradan, İngilizce metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Açıklama şu uluslararası kurumlar tarafından yapılmıştır: Amsterdam Bar Association (Hollanda), Article 19, Article 21 (İtalya), Bar Human Rights Committee of England and Wales (Birleşik Krallık), Cartoonists Rights Network International, Council of Bars and Law Societies in Europe (CCBE), Danish PEN (Danimarka), the European Association of Lawyers (AEA-EAL), European Association of Lawyers for Democracy and World Human Rights (ELDH), the European Bars Federation (FBE) ve FBE Human Rights Commission, European Criminal Bar Association (ECBA), Fair Trial Watch (Hollanda), Gelderland Bar Association (Hollanda), Geneva Bar Association (İsviçre), German Bar Association (DAV) (Almanya), Giuristi Democratici (İtalya), the Group of International Legal Intervention (GIGI), the Hague Bar Association (Hollanda), Human Rights in Practice (Hollanda), the Institute for the Rule of Law of the International Association of Lawyers (UIA-IROL), the International Association of People's Lawyers (IAPL), the International Observatory of Human Rights (IOHR), Index on Censorship, International Association of Democratic Lawyers (IADL), the joint Presidents of the Local Bar Associations of the Netherlands (Hollanda), the Law Society of England and Wales (Birleşik Krallık), Lawyers for Lawyers (Hollanda), Lawyers’ Rights Watch Canada (Kanada), Limburg Bar Association (Hollanda), Midden-Nederland Bar Association (Hollanda), the National Association of Democratic Lawyers (Güney Afrika), National Forensic Union M. G. A. (İtalya), National Lawyers Guild International Committee (Amerika Birleşik Devletleri), Netherlands Helsinki Committee (Hollanda), Noord-Holland Bar Association (Hollanda), Noord-Nederland Bar Association (Hollanda), Oost-Brabant Bar Association (Hollanda), Overijssel Bar Association (Hollanda), Research Institute on Turkey (Amerika Birleşik Devletleri), Rotterdam Bar Association (Hollanda), Swiss Democratic Lawyers (İsviçre), Turkey Human Rights Litigation Support Project (Birleşik Krallık) ve Zeeland-West-Brabant Bar Association (Hollanda).

Joint statement from 43 international lawyers and human rights organisations concerning the killing of Tahir Elçi and lack of effective investigation into his death

TLSP joins 42 other organisations in a statement concerning the killing of human rights lawyer Tahir Elçi on 28 November 2015 and the lack of effective investigation into his death. Providing a detailed analysis of the shortcomings of the investigation and prosecution into the incident and underlining Turkey's international human rights obligations, the organisations call on the Turkish authorities to ensure that:

1. The case against 3 police officers is heard by an independent, impartial, and competent court that is capable of establishing the facts and truth around the killing of Tahir Elçi;

2. All future hearings comply with international standards regarding the right to a fair trial, in which the victims’ rights are also recognised;

3. The hostile attitude from the Diyarbakır 10th Heavy Penal Court towards the Elçi family and their lawyers and the court’s persistent refusal to follow the rules of procedure and principles of both domestic and international law are not repeated in future hearings;

4. The lawyers for the Elçi family are given reasonable opportunities to be heard and to make their applications in relation to the procedure and the evidence;

5. Where submissions are refused, reasons for refusal are given in accordance with the case law of the European Court of Human Rights;

6. Following a fair judicial procedure, those who are responsible for Mr. Elçi’s killing are held accountable and serve sentences appropriate to the gravity of the crime committed; and

7. Mr. Elçi’s family is provided with appropriate redress for the violations they and their loved one have suffered in accordance with the international obligations of Turkey and the Minnesota Protocol.

The full statement is available in English here, and Turkish here.

The statement has been signed by the following organisations: Amsterdam Bar Association (the Netherlands), Article 19, Article 21 (Italy), Bar Human Rights Committee of England and Wales (the United Kingdom), Cartoonists Rights Network International, Council of Bars and Law Societies in Europe (CCBE), Danish PEN, the European Association of Lawyers (AEA-EAL), European Association of Lawyers for Democracy and World Human Rights (ELDH), the European Bars Federation (FBE) and FBE Human Rights Commission, European Criminal Bar Association (ECBA), Fair Trial Watch (the Netherlands), Gelderland Bar Association (the Netherlands), Geneva Bar Association (Switzerland), German Bar Association (DAV) (Germany), Giuristi Democratici (Italy), the Group of International Legal Intervention (GIGI), the Hague Bar Association (the Netherlands), Human Rights in Practice (the Netherlands), the Institute for the Rule of Law of the International Association of Lawyers (UIA-IROL), the International Association of People's Lawyers (IAPL), the International Observatory of Human Rights (IOHR), Index on Censorship, International Association of Democratic Lawyers (IADL), the joint Presidents of the Local Bar Associations of the Netherlands, the Law Society of England and Wales (the United Kingdom), Lawyers for Lawyers (the Netherlands), Lawyers’ Rights Watch Canada (Canada), Limburg Bar Association (the Netherlands), Midden-Nederland Bar Association (the Netherlands), the National Association of Democratic Lawyers (South Africa), National Forensic Union M. G. A. (Italy), National Lawyers Guild International Committee (the United States of America), Netherlands Helsinki Committee (the Netherlands), Noord-Holland Bar Association (the Netherlands), Noord-Nederland Bar Association (the Netherlands), Oost-Brabant Bar Association (the Netherlands), Overijssel Bar Association (the Netherlands), Research Institute on Turkey (the United States of America), Rotterdam Bar Association (the Netherlands), Swiss Democratic Lawyers (Switzerland), Turkey Human Rights Litigation Support Project (the United Kingdom), and Zeeland-West-Brabant Bar Association (the Netherlands).

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kavala/Türkiye kararının uygulanması konusunda yeni bir Kural 9.2 bildirimi

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 1-3 Aralık 2020, 1390. toplantısında Osman Kavala’nın devam eden tutukluluğuna derhal son verilmesi için gerekli adımları atmalıdır.

Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu, Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kavala/Türkiye kararının yerine getirilmesi sürecine dair yeni bir kural 9.2 bildirimi sundu (bildirimin Türkçesine buradan, İngilizcesine buradan ulaşabilirsiniz).

Bilindiği üzere 10 Aralık 2020 tarihli Kavala/Türkiye kararında AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5(1). (özgürlük ve güvenlik hakkı), 5(4). (tutukluluğun hukuka uygunluğunun makul sürede değerlendirilmesi hakkı) ve 5(1) ile birlikte 18. (haklara müdahalenin sınırları) maddelerinin ihlal edildiğine karar vermişti. 11 Mayıs 2020’de kesinleşen kararında AİHM, Türkiye Hükümetinden başvurucu Osman Kavala’nın tutukluluğuna son verilmesini ve derhal serbest bırakılması için gerekli önlemlerin alınmasını talep etmişti.

AİHM kararlarının icrasını denetleyen mercii olan Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin bu kararın gereklerine uygun adımları atıp atmadığına dair denetimini  1-3 Eylül 2020 tarihli 1377bis toplantısında ve 29 Eylül – 1 Ekim 2020 tarihli 1383. toplantısında yapmıştı. Komite, bu toplantılar sonrasında verdiği kararlarda incelemesine sunulan bilgilerin Osman Kavala’nın devam eden tutukluluğunun AİHM tarafından bulunan ihlallerin devamı niteliğinde olduğuna dair ciddi bir kanı oluşturduğu sonucuna varmıştı.  Komite bu bağlamda Türk yetkililere, Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması ve Osman Kavala hakkında incelemesi devam eden Anayasa Mahkemesi başvurusu ile birlikte Gezi Parkı eylemlerini ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimini  konu alan yargı süreçlerinin AİHM’in değerlendirmelerine uygun bir şekilde derhal sonuçlandırılması taleplerini iletmişti.  Ancak AİHM’in ve Bakanlar Komitesinin bu kararlarına rağmen Osman Kavala’nın tutukluluğu hala sürdürülmekte.

Komiteye yapılan bildirim, daha önce aynı STK’lar tarafından yapılan 29 Mayıs 2020 tarihli bildirimi esas alarak (bu ilk bildirimin Türkçesine buradan, İngilizcesine buradan ulaşabilirsiniz) Osman Kavala hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 28 Eylül 2020 tarihli yeni iddianamenin bir değerlendirmesine yer vermektedir. Bu iddianameyi hazırlayan savcının, Osman Kavala’yı doğrudan hedef alan Cumhurbaşkanı tarafından Adalet Bakanı Yardımcısı olarak atanması da dahil olmak üzere yargıya yürütmenin devam etmekte olan müdahalesini ortaya koyan gelişmelere dikkat çekmektedir. Bildirimi hazırlayan STK’lara göre, Osman Kavala’nın devam eden tutukluluğu ve aleyhine düzenlenen bu yeni iddianame, AİHM kararında da dile getirildiği gibi, onu hedef alan zulüm kampanyasının hala sürdüğünü ve bütün bu müdahalelerin onun hak savunucusu ve sivil toplum aktivisti olarak çalışmalarını engellemek ve başkalarını da bu çalışmaları yapmaktan caydırmak amacı taşıdığını ortaya koymaktadır. 

STK’lar bildirimin sonuç bölümünde, Bakanlar Komitesine bazı tavsiyelerde bulunmakta, diğer tavsiyelerin yanında özellikle, Komiteyi 1-3 Aralık 2020 tarihli 1390. toplantısında Osman Kavala’nın üç yılı aşkın süredir devam eden tutukluluğunun derhal sonlandırılması için gerekli adımları atmaya ve Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamı halinde Sözleşme’nin 46. maddesinde yer alan AİHM kararlarının bağlayıcılığı hükmü bağlamında 46(4). maddede yer alan ihlal prosedürünün işletilebileceğini ifade etmeye çağırmaktadır.